4 Nisan 2017 Salı

İtikat Kitapçığı


DİN: Akıl sahibi insanların kendi istek ve iradeleriyle seçtiği ilahi kurallar bütünüdür.

Dinler 3 Kısma Ayrılır:
1 => Hak(Gerçek)Din: Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara gönderilen ve günümüze kadar bozulmayan dindir.
Örnek: Tek örnek İslam Dinidir.
2 => Muharref(Bozulmuş)Din: Allah tarafından peygamberler aracılığıyla insanlara gönderilen fakat sonradan insanlar tarafından bozulan dinlerdir.
Örnek: Hıristiyanlık, Yahudilik, Musevilik
3 => Batıl(Gerçek Olmayan): Allah tarafından gönderilmeyip insanlar tarafından uydurulan dinlerdir.
Örnek: Şamanizm, Satanizm, Budizm, Hinduizm…

İSLAM: Kelime manası teslim olmak demektir. Dini anlamda ise Allah’a ve Peygamber efendimize her konuda teslim olmak, boyun eğmektir.

Allah katında geçerli olan tek din İslam’dır.
İslam dininin amacı getirdiği hükümlerle insanları dünyada ve ahirette huzura ve mutluluğa kavuşturmaktır.

İslam dini 3 ana bölüme ayrılır;
1 => İnanmak( İtikad )
        <Allah’a inanmak, şarabın haram olduğuna inanmak, namazın farz olduğuna inanmak>
2 => Emir ve yasaklara uymak ( Amel, İbadet )
     <Namaz, Oruç, Zekât, Hac>
3 => İnsanların yaşayışı ile ilgili hükümler
       ( Ahlak, Muamelat, Ukubat )
     <Alışveriş, evlilik, cezalar>

İslam dini;
1 -> Son dindir
2 -> Hz. Peygamber sonraki bütün insanlara ve cinlere gönderilmiştir.
3 -> Önceki peygamber ve kitapları doğrular.
4 -> Önceki dinleri ve hükümlerini yürürlükten kaldırmıştır. Geçersiz kılmıştır. Tek makbul din İslam’dır.

Kelime-i Tevhid: Birleme kelimesi
Arapçası: Lâ İlâhe İllallâh Muhammedür rasûlüllâh.
Türkçesi: Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Hz. Muhammed (sav) Allah’ın elçisidir.

Kelime-i Şehadet: Şahitlik kelimesi
Arapçası: Eşhedü ellâ ilâhe illâllah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve rasülüh.
Türkçesi: Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki Hz. Muhammed(sav) Allah’ın kulu ve elçisidir.
 ***Müslüman olmak için bu kelimenin Arapçası dil ile söylenilip, Türkçesi kalp ile kabul edilmelidir.

İMAN: Allah’ın Hz. Muhammed(sav) aracılığıyla göndermiş olduğu tüm esasları dil ile söyleyip kalple kabul etmektir. Bir esasa inanmamak hepsini inkâr etmek demektir.
İLAH: Kendisine ibadet edilmeye layık olan. Tek ilah Allah’tır.
TANRI: İlah kelimesinin Türkçesidir. Ama Allah’a tanrı denilmesi uygun değildir. Tanrı tüm ilah olduğu iddia edilen şeyleri kapsar.
ALLAH: İlah olduğu iddia edilen şeyler içinde hakiki gerçek ilah olduğunu belirtmek için ilah kelimesinin başına “El” eki getirilmiş ve “El-İlah” olmuştur. Geçiş halinde ise vasıl hemzesi(harekeli elif) düşeceğinden El-lah şekline dönüşmüştür. O halde El-lah kelimesinin manası ise kendisine ibadet edilmeyi hak eden asıl ilahtır. Diğer şeylerin ilahlığı sadece boş iddiadır.

İnanç yönünden insanlar 3 e ayrılır;
1 => Mümin: Allah’a ve rasulüne ve bildirdiklerinin doğruluğuna inanan kimseye denir. Muhakkak cennete gidecektir.
2 => Münafık: Münafık iki çeşittir;
 Ä2.1 Ø İman Bakımından Münafık: Allah’a ve rasulüne ve bildirdiklerinin doğruluğuna inanmadığı halde inandığını söyleyen kimseye denir. Müslüman olmayan ama Müslüman
olduğunu söyleyen kimseye denir. Bu kişiler cehennemin en alt tabakasındadırlar.
2.2 Ø Amel Bakımından Münafık: Aslında Müslümandırlar ama münafıklık alametleri denilen konuştuğunda yalan söylemek, söz verdiğinde tutmamak, emanet verildiğinde emanete hıyanet etmek gibi özellikleri kendisinde bulunduran kişiye denir.
3 => Kâfir: Allah’a ve rasulüne ve bildirdiklerinin doğruluğuna inanmayan ve açıkça inanmadığını söyleyen kimseye denir. Ebedi cehennemde kalacaklardır.
4 => Müşrik: Allah’a inanıp Allah’tan başka ilahın var olduğunu kabul edenlerdir. Allah’a ortak koşana denir.

İMANIN DERECELERİ: İki kısma ayrılır;
Ä1- İcmali İman: İnanılacak şeylerin hepsine birden kısaca inanmaktır.
    2- Tafsili İman: İnanılacak şeylerin hepsine tek tek tafsilatlı bir şekilde inanmaya denir.

İMANIN ŞARTLARI

1 è Allah’ın varlığına ve birliğine inanmak
2 è Allah’ın meleklerine inanmak
3 è Allah’ın kitaplarına inanmak
4 è Allah’ın peygamberlerine inanmak
5 è Ahiret gününe ve öldükten sonra dirilmeye inanmak
6 è Kaza ve kaderin hayırlısının ve şerlisinin Allah tarafından olduğuna inanmak.

ÂMENTÜ
Arapçası: Âmentü Billâhi Ve Melâiketihî Ve Kütübihî Ve Rusülihî Vel Yevmil Âhiri Ve Bil Gaderi Hayrihî Ve Şerrihî Minellâhi Teâlâ Vel Ba’sü Ba’del Mevti Haggun.
Eşhedü ellâ ilâhe illallâh ve eşhedü enne Muhammeden abdühû ve rasûlüh.


Türkçesi: Ben Allah’a,  Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret Gününe, Kaderin hayırlısının ve şerlisinin Allah tarafından olduğuna, Ölümden sonra dirilmenin hak olduğuna İman ettim. Ben şahitlik ederim ki Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. Yine şahitlik ederim ki Hz. Muhammed(sav) Allah’ın kulu ve elçisidir.

1►ALLAH’IN VARLIĞINA VE BİRLİĞİNE İNANMAK

Zati Sıfatlar: Sadece Allah’a ait olan sıfatlardır.
    1àVücud: Allah’ın var olması, yokluğu düşünülemez
    2àKıdem: Allah’ın varlığının başlangıcı olmaması, ezeli olması
    3àBeka: Allah’ın varlığının sonu olmaması, ebedi olması
    4àVahdaniyet: Allah’ın eşi benzeri ve ortağı olmaması, bir olması
    5àMuhalefetün lil-havadis: Yarattıklarına hiçbir şekilde benzemesi<zaman, mekân, şekil, renk, yemek yemek, kızmak, gelmek, unutmak, utanmak, yönelmek, anne-baba-çocuk olmak gibi sonradan yaratılanların özelliklerinden beri olması>
    6àKıyam bi-nefsihi: Var olmak için hiçbir şeye muhtaç olmaması, varlığının kendinden olması

Subuti Sıfatlar: Allah’ta sınırsız ve aletsiz yarattıklarında sınırlı ve aletli olan sıfatlardır. Yarattıklarındaki bu sınırlı sıfatlar Allah’tan gelir.
   1àHayat: Allah’ın diri olması
   2àİlim: Allah’ın her şeyi bilmesi
   3àSemi’: Allah’ın her şeyi işitmesi
                     <duyma aleti kulak olmadan>
   4àBasar: Allah’ın her şeyi görmesi
                     <görme aleti göz olmadan>
   5àİrade: Allah’ın bir işin olmasını istemesi ve o işin anında olması
   6àKudret: Allah’ın her şeye gücü yetmesi
   7àKelam: Allah’ın konuşması
                     <ses, harf, öncelik sonradan olmadan>
   8àTekvin: Allah’ın yaratma sıfatıdır.4 Kısımdır.
          8.1èTahlik: Yaratmak
          8.2èİmâte: Öldürmek
          8.3èİhyâ: Diriltmek
          8.4èTerzik: Rızıklandırmak

Vücûd Sıfatı
Bu sıfat, Allah Teâlâ'nın vâr olduğunu ifâde eder. Allah Teâlâ'nın varlığı başka bir varlığa bağlı olmayıp, zâtının îcabıdır. Yani vücûdu, zâtıyla kaimdir ve zâtının vâcib bir sıfatıdır. Bu sebeble Hak Teâlâ'ya Vâcibü'l-Vücûd denilmiştir. Bâzı Kelâm âlimleri, Vücûd sıfatına, sıfat-ı nefsiyye adını vermişlerdir. Vücûd'un zıddı olan adem (yok olma) Allah Teâlâ hakkında muhaldir. Allah'ın yok olduğunu iddiâ etmek, kâinatı ve içindeki varlıkları inkâr etmeyi gerektirir. Çünkü her şey'i yaratan ve vâr eden O'dur.

Kıdem Sıfatı
Kıdem, Allah Teâlâ'nın varlığının başlangıcı olmaması demektir. Allah Teâlâ kadîmdir, ezelîdir. Yani önce yok iken sonradan vâr olmuş değildir. Geçmişe doğru ne kadar gidilirse gidilsin, Cenâb-ı Hakk'ın vâr olmadığı bir an, bir zaman, tasavvur edilemez. Aslında zaman ve mekânı yaratan da O'dur. Allah Teâlâ zaman ve mekân kayıtlarından münezzeh, ezelî ve kadîm bir Zât-ı Zülcelâldir. Kıdem'in zıddı olan hudûs (sonradan olma, belli bir zamanda yaratılma) Allah Teâlâ hakkında muhaldir.

Beka Sıfatı
Beka, Allah Teâlâ'nın varlığının sonu olmaması, daima var bulunması demektir. Allah Teâlâ'nın varlığının başlangıcı olmadığı gibi, sonu ve nihayeti de yoktur. O hem kadîm ve ezelî, hem de bâki ve ebedîdir. Zâten kıdemi sâbit olan bir varlığın, bekası da vâcib olur. Beka'nın zıddı fena, yani, bir sonu olmaktır. Bu ise, Allah Teâlâ hakkında muhaldir.
  
Vahdaniyet Sıfatı
Vahdaniyet, Allah'ın bir olması demektir. Vahdaniyet, Allah Teâlâ'nın kemal sıfatlarının en önemlisidir. Çünkü bu sıfat, Allah Teâlâ'nın zâtında, sıfatlarında, fiillerinde bir olduğunu; saltanat ve icraatında ortaksız bulunduğunu ifade etmektedir.

Muhafeletün lil-Havâdis Sıfatı
Allah'ın, sonradan vücud bulan varlıklara benzememesi demektir. Allah Teâlâ ne zâtında, ne de sıfatlarında kendi yarattığı varlıklara benzemez. Biz Allah'ı nasıl düşünürsek düşünelim, O, hâtır ve hayâlimize gelenlerin hepsinden başkadır. Çünkü hâtıra gelenlerin hepsi hâdis, yani, sonradan yaratılmış, yok iken vâr edilmiş şeylerdir. Allah Teâlâ ise, vücûdu vâcib, kadîm ve bâkî, her şeyden müstağnî, her türlü noksandan uzak, bütün kemâl sıfatlara sahip olan İlâhî ve mukaddes bir zâtdır. Şübhe yok ki, böyle yüce bir Zât, önce yok iken sonra vâr olan, bil'âhare tekrar zeval bulan varlıklara benzemez. Nitekim Cenâb-ı Hak kendi zâtını Kur'ân-ı Kerîm'de: arapça var. "Onun "Hak Teâlâ'nın) benzeri yoktur. O, her şey'i işitici ve görücüdür" (Şûra 11) sözleriyle tavsif etmiştir. Peygamber Efendimiz de (asm) bu mânayı te'yiden: "Her ne ki senin aklına geliyor, işte Allah Teâlâ onun gayrısıdır" buyurmuştur.

Kıyam Bi-nefsihî Sıfatı
Allah Teâlâ'nın, başka bir varlığa ve hiçbir mekâna muhtaç olmadan zâtı ile kaim olması demektir. Mevcudatın hepsi, sonradan vücuda gelmiştir. Bu sebeble de bir Yaradana ve bir mekâna muhtaçdırlar. Buna mukabil her şeyin yaratıcısı olan Allah Teâlâ'nın vücûdu, zâtının gereğidir ve varlığı hiçbir şey'e muhtaç değildir. Şayet Allah da vâr olabilmek için başka bir varlığa muhtaç olsa idi, O da mahlûk olur ve her şey'in Hâlikı ve başlangıcı olmazdı. Hâlbuki O, her şey'in Hâlikı ve yaratıcısıdır. O'ndan başka her şey mahlûktur. Hâlık ise, mahlûkuna asla muhtaç olmaz.

Hayât Sıfatı
Cenâb-ı Hakk'ın hayat sâhibi olması, hayat sıfatiyle muttasıf bulunması demektir. Cenâb-ı Hak hakkında vâcib olan bu sıfat, mahlûkatta görülen ve maddenin ruh ile birleşmesinden doğan geçici ve maddî bir hayat olmayıp ezelî ve ebedîdir. Bütün hayatların kaynağı olan hakikî hayattır. Hayat sıfatı, İlim, İrâde, Kudret gibi kemâl sıfatlariyle yakından ilgilidir. Bu sıfatların sâhibi bir zâtın, hayat sâhibi olması zarurîdir. Çünkü ölü bir varlığın ilim, irade ve kudret gibi kemâlâtın sâhibi olacağı düşünülemez. Bunun içindir ki, hayat sıfatını, Cenâb-ı Hakk'ın ilim, irade ve kudret gibi sıfatlarla vasıflanmasını sağlayan ezelî bir sıfattır, diye târif etmişlerdir. Hayat sıfatının zıddı memât, yani, ölü olmaktır. Bu ise Allah hakkında muhaldir.

İlim Sıfatı
Allah Teâlâ'nın her şey'i bilmesi, ilminin her şey'i kuşatması demektir. Bu âlemi en güzel şekilde, en mükemmel bir nizâm üzere yaratan ve onu idare eden Zât-ı Akdes'in, yarattığı varlığı en ince teferruatına kadar bilmesi gerekir. Zira hakikatı, faydası, lüzum ve hikmeti bilinmeyen bir şey, nasıl yaratılabilir? O halde yaratıcının bir şey'i yaratabilmesi için, evvelâ ilim sâhibi olması, sonra o ilmin icablarına göre yaratması şarttır. Bundan başka, îman ve sâlih amel sâhiplerini mükâfatlandırmak, isyan eden ve kötü yolda olanları da cezalandırmak, ancak bu kimselerin yaptıklarını bütün teferruatı ile bilmekle mümkündür. İlmin zıddı cehil, gaflet ve unutkanlıktır. Bütün bunlar Hak Teâlâ hakkında muhaldir.

Sem've Basar Sıfatı
Allah'ın her şey'i işitip, her işi görmesi demektir. Sem' ve basar sıfatları da Allah'ın ezelî ve ebedî kemâl sıfatlarındandır. Allah'ın işitip görmesine, uzaklık - yakınlık, gizlilik - açıklık, karanlık - aydınlık gibi mefhumlar bir engel teşkil edemezler. O, içimizdeki fısıltıları, kalbden ve gönülden yaptığımız duaları işitir. Hikmetine uygun şekilde karşılık verir. Hak Teâlâ'nın Semî' ve Basîr, yani, her şey'i en iyi işitici ve en iyi görücü olduğu, Kur'ân-ı Kerîm'de defalarca zikredilmiştir. Sem' ve Basar sıfatları birer kemâl sıfatı olduğundan, zıdları olan a'mâlık (görmemek) ve sağırlık (işitmemek) Zât-ı Bârî hakkında muhal olan noksan vasıflardandır.

İrâde Sıfatı
Allah'ın bir şey'in şöyle olup da böyle olmamasını dilemesi; her şey'i dilediği gibi tayin ve tesbit etmesi demektir. Allah Teâlâ kâmil bir irâde sahibidir. Bu kâinatı ezelî olan irâdesine uygun olarak yaratımştır. Bu kâinatta olmuş ve olacak her şey Allah'ın dilemesi ve irâde etmesiyle olmuş veya olacaktır. O'nun her dilediği mutlaka olur, dilemediği de asla vücûd bulmaz. Bu hususta Kur'an'da:

"Allah dilediğini yaratır. Bir işe hükmederse (yani onu dilerse) ona ancak 'ol' der, o da oluverir" (Âl-i İmrân, 47) buyrulur.

Hadîs-i şerîfte de: "Allah'ın dilediği oldu, dilemediği de olmadı" denilmiştir. İrâde sıfatından başka meşîet adında müstakil bir sıfat yoktur.

Kudret Sıfatı
Kudret, Hak Teâlâ'nın varlıklar üzerinde irâde ve ilmine uygun olarak te'sir ve tasarruf etmesi, her şey'i yapmağa ve yaratmaya gücü yetmesi demektir. Allah Teâlâ'nın sonsuz bir kudret sahibi olduğuna ve her şey'e kadir bulunduğuna, görmekte olduğumuz şu kâinat ve ihtiva ettiği güzellik ve şaşmaz nizam en büyük delildir.

Kelâm Sıfatı
Allah Teâlâ'nın harfe ve sese muhtaç olmadan konuşması demektir. Allah Teâlâ'nın kelâm, yani, söyleme, konuşma sıfatı vardır. Bu sıfat ezelî ve ebedîdir. Bu sebeble Allah'a Mütekellim denilir. Kur'ân-ı Kerîm'e de Kelâmullah tabir edilir. Allah'ın peygamberlerine bildirdiği vahiyler, onlara verdiği İlâhî kitablar,
mahlûkatına gönderdiği ilhamlar, hep O'nun Kelâm sıfatının bir tecellîsidir.
Tekvin Sıfatı
Tekvin; îcad ve yaratma demektir. Tekvin'i mâdum (yok) olan bir şey'i yokluktan çıkarmak, vücûda getirmek diye îzah etmişlerdir. Tekvin, Ehl-i Sünnet'in iki hak itikadî mezhebinden biri olan Mâtüridîlere göre, ilim, irade ve kudret sıfatından ayrı bir sıfattır. Yine Mâtüridîlere göre, Hak Teâlâ'nın yaratmak, rızık ve nimet vermek, azâb vermek, diriltmek, öldürmek gibi bütün fiilleri, tekvin sıfatına râcidir. Onun eser ve tecellîsi sayılır. Bunlara sıfat-ı fi'liyye (fiilî sıfatlar) da denilir. Kudret ve tekvin, birer kemal sıfatı olup zıdları olan acz, Allah hakkında muhaldir. Eş'arîlere göre ise: Allah'ın tekvin sıfatı diye ayrı, müstakil bir sıfatı yoktur. Tekvin, kudret sıfatının makdûrata (yaratılması takdîr edilmiş şeylere) yaratma ânında taallûkundan ibarettir. Yani tekvin, kudret sıfatı içinde itibarî bir vasıf olmaktadır. Allah Teâlâ'ya Mükevvin isminin verilmesi, O'na, kudret sıfatından ayrı, Tekvin adında bir sıfatın isnâd edilmesini gerektirmez. İcad etmek, yaratmak, bilfiil vücuda getirmek, Hak Teâlâ'nın Kudret sıfatıyla olur. Mâtüridîler Tekvin sıfatını Kudret sıfatından ayrı bir sıfat kabûl ettiklerinden, zâtî ve sübûtî sıfatları 8 olarak sayarlar. Eş'arîlere göre ise bu sıfatlar 7'dir (Sıfât-ı Seb'a).

Esma-ül Hüsna: Allah’ın güzel isimleri demektir. 99 tanedir.

·  Allah: Kendinden başka ilah bulunmayan Cenabı Hakkın asıl adıdır.
·  Er-Rahman: Dünya üzerinde yarattığı bütün mahlûkata merhamet eden 
·  Er-Rahim: Ahirette kendine inananlara acıyan. merhamet edendir.
·  El-Melik: Mülkün ve kâinatın tek sahibi
·  El-Kuddüs: Hiçbir noksanı olmayan ve her türlü takdise layık olan
·  Es-Selam: Her türlü tehlikeden selamete çıkaran. İnanan kullarına cenneti müjdeleyen
·  El-Mü'min: Güven veren, emin kılan, Koruyan, iman nuru veren
·  El-Müheymin: Her şeyi gören, her şeyden haberdar olan demektir.
·  El-Aziz: İzzet sahibi, her şeye galip olan, karşı gelinemeyen
·  El-Cebbar: Azamet ve kudret sahibi, her şeye gücü yeten, hükümlerine karşı gelinemeyen
·  El-Mütekebbir: Büyüklükte eşi benzeri olmayan
·  El-Halık: Yoktan var eden, yaratan, varlıkların hallerini belirleyen
·  El-Bari: Her şeyi kusursuz ve mütenasip yaratan
·  El-Musavvir: Varlıkları birbirinden farklı yaratan ve şekil veren
·  El-Gaffar: Günahları örten ve mağfiret eden, dilediğini günah işlemekten alı koyan
·  El-Kahhar: Her istediğini yapacak güce sahip, hakim
·  El-Vehhab: Karşılık gözetmeden nimetler veren, ihsan eden
·  El-Razzak: Yarattığı her varlığın rızkını veren, ihtiyacını karşılayan
·  El-Fettah: Her türlü sıkıntıyı gideren
·  El-Alim: Gizli, açık, gelecek, her şeyi ezel ve ebedi en mükemmel bilen
·  El-Kabıd: Dilediğinin rızkını azaltan, ruhunu alan
·  El-Basıt: Dilediğinin rızkını çoğaltan, ruhlarını veren
·  El-Hafıd: Kâfir ve nankörleri alçaltan
·  El-Rafi: Şeref verip Yükselten
·  El-Mu'ız: Dilediğini aziz eden
·  El-Müzil: Dilediğini zillete düşüren, hakir eden
·  Es-Semi: Her şeyi işiten duaları kabul eden
·  El-Basir: Gizli açık her şeyi en iyi gören
·  El-Hakem: Mutlak hâkim, hakkı batıldan ayıran, Hikmet sahibi
·  El-Adl: Adalet sahibi, yerli yerinde yapan
·  El-Latif: Lütuf ve ihsan sahibi, her şeye vakıf
·  El-Habir: Gizli açık, her şeyden haberdar
·  El-Halim: Cezada acele etmeyen, Yumuşak davranan
·  El-Azim: Büyüklükte benzeri olmayan, en yüce
·  El-Gafur: Affı ve mağfireti bol
·  Eş-Şekür: az amele, çok sevap veren
·  El-Aliyy: Yücelerin yücesi, en yüce
·  El-Hafiz: Her şeyi koruyucu olan
·  El-Mukit: Rızıkları yaratan
·  El-Hasib: Kulların hesabını en iyi gören
·  El-Kebir: Büyüklükte benzeri olmayan
·  El-Celil: Celal ve azamet sahibi olan
·  El-Kerim: Lütuf ve ihsanı bol, karşılksız veren, çok ikram sahibi
·  Er-Rakib: Her varlığı, her işi her an gözeten, bütün işleri murakabesi altında bulunduran
·  El-Mucib: Duaları, istekleri kabul eden
·  El-Vasi: Rahmet ve kudret sahibi, ilmi ile her şeyi ihata eden
·  El-Hakim: Her işi hikmetli, Her şeyi hikmetle yaratan
·  El-Vedüd: İyiliği seven, iyilik edene ihsan eden, sevgiye layık olan
·  El-Mecid: Nimeti, ihsanı sonsuz, şerefi çok üstün, her türlü övgüye layık olan
·  El-Bais: Mahşerde ölüleri dirilten, Peygamber gönderen
·  Eş-Şehid: Her yerde ve her zaman hazır ve nazır olan
·  El-Hak: Varlığı hiç değişmeden duran, Var olan, hakkı ortaya çıkaran
·  El-Vekil: Kullarının işlerini bitiren, tevekkül edenlerin işlerini en iyi şekilde sonlandıran
·  El-Kaviyy: Kudreti en üstün ve hiç azalmayan
·  El-Metin: Kudreti ve kudret membaı çok güçlü
·  El-Veliyy: Müslümanların dostu, onları sevip yardım eden
·  El-Hamid: Her türlü hamd ve senaya layık olan
·  El-Muhsi: Yarattığı ve yaratacağı bütün varlıkların sayısını bilen
·  El-Mübdi: Maddesiz, örneksiz yaratan
·  El-Muid: Yarattıklarını yok edip sonra tekrar diriltecek olan
·  El-Muhyi: İhya eden, yarattıklarına can veren
·  El-Mumit: Her canlıya ölümü tattıran
·  El-Hayy: Ezeli ve ebedi bir hayatla diri olan
·  El Kayyum: Mahlûkları varlıkta durduran, zatı ile kaim olan
·  El-Vacid: Kendisinden hiç bir şey gizli kalmayan, hiç bir şeye muhtaç olmayan
·  El-Macid: Kadri ve şanı büyük, keremi, ihsanı  bol olan
·  El-Vahid: Zat, sıfat ve fiillerinde benzeri olmayan, tek olan
·  Es-Samed: Hiç bir şeye ihtiyacı olmayan, herkesin muhtaç olduğu merci
·  El-Kadir: Dilediğini dilediği gibi yaratmaya muktedir olan
·  El-Muktedir: Dilediği gibi tasarruf eden, her şeyi kolayca yaratan kudret sahibi
·  El-Mukaddim: Dilediğini yükselten, öne geçiren, öne alan,
·  El-Muahhir: Dilediğini alçaltan, sona ve geriye bırakan
·  El-Evvel: Ezeli olan, varlığının başlangıcı olmayan
·  El-Ahir: Ebedi olan, varlığının sonu olmayan
·  Ez-Zahir: Yarattıkları ile varlığı açık, aşikar olan, kesin delillerle bilinen
·  El-Batın: Aklın tasavvurundan gizli olan
·  El-Vali: Bütün kâinatı idare eden, onların işlerini yoluna koyan
·  El-Müteali: Son derece yüce olan,
·  El-Berr: İyilik ve ihsanı bol olan
·  Et-Tevvab: Tövbeleri kabul edip, günahları bağışlayan
·  El-Müntekim: Asilerin ve zalimlerin cezasını veren
·  El-Afüvv: affı çok olan, günahları mağfiret eden
·  Er-Rauf: Çok merhametli, pek şefkatli
·  Malik-ül Mülk: Her türlü mülkün ve varlığın sahibi
·  Zül-Celali vel İkram: Celal, azamet, şeref, kemal ve ikram sahibi
·  El-Muksit: Mazlumların hakkını alan, adaletle hükmeden, her işi birbirine uygun yapan
·  El-Cami: İki zıttı bir arada tutan, kıyamette her mahlûkatı bir araya toplayan
·  El-Ganiyy: İhtiyaçsız, muhtaç olmayan, her şeyin kendine muhtaç olduğu,
·  El-Mugni: Müstağni kılan, ihtiyaç gideren, zengin eden
·  El-Mani: Dilemediği kişiye mani olan, engelleyen
·  Ed-Darr: Elem, zarar verenleri yaratan
·  En-Nafi: Fayda veren şeyleri yaratan
·  En-Nur: Âlemleri nurlandıran, dilediğine nur veren
·  El-Hadi: Hidayet eden
·  El-Bedi: Örneksiz harikalar yaratan
·  El-Baki: Varlığının sonu olmayan, ebedi olan
·  El-Varis: Her şeyin asıl sahibi olan
·  Er-Reşid: İrşada muhtaç olmayan, doğru yolu gösteren
· Es-Sabur: Ceza vermede acele etmeyen

2►ALLAH’IN MELEKLERİNE İNANMAK

Melekler;
è Nurdan yaratılmışlardır.
è Allah’ın emirlerini eksiksiz yerine getirirler.
è Günah işlemezler.
è Yemez, içmezler.
è Erkek ve dişilikleri yoktur. Evlenmezler.
è Çok hızlı yer değiştirme ve şekil değiştirebilme kabiliyetine sahiptirler.
è Sürekli Allah’a itaatle meşguldürler.
è Sayılarını Allah’tan başka kimse bilmez.

Cebrail: Allah’tan aldığı mesajları vahiy yoluyla peygamberlere iletmek ve deprem, sel gibi felaketleri yapmak

Azrail: Vakti dolan canlıların ruhlarını bedenden alır.

Mikail: Hava olaylarını idare eder.

İsrafil: Kıyamet gününde sura 1.üfleyişinde tüm her şey yerle bir olur ve 2.üfleyişinde her canlı yeniden dirilir.

Kirâmen Kâtibin: İnsan ve cinlerin sağ ve sol omzunda bulunup kişinin sevap ve günahlarını amel defterine yazar.

Münker Ve Nekir: Ölen kişilere kabir sorularını sorarlar.

***Kabir Soruları;
    1->Rabbin Kim? èAllah (c.c)
    2->Peygamberin Kim? èHz. Muhammed(s.a.v)
    3->Kimin Zürriyetindensin? èHz. Âdem(a.s)
    4->Kimin Milletindensin? èHz. İbrahim(a.s)

Rıdvan: Cennet meleklerinin başkanıdır.

Malik: Cehennem meleklerinin başkanıdır.

Hafaza Melekleri: Kişinin kişiyi kaza ve belalardan korur.

Zebani: Cehennemdeki azap melekleridir.


YEDİ KAT GÖKLER VE MELEKLERİ:
7.KAT: Yedinci kat göğün adı ARİBA dır. Renkli nurdan ve kırmızı yakuttandır. Buradaki melekler erkek insan şeklindedir. Koruyucu baş meleğin adı RAKYAİL dir. Bu katın melekleri ayakta durup, Allah korkusundan ağlarlar. Sürekli Allah’ı tesbih ederler. Tesbihleri" Subhaneke vebihamdihi adede halkıhi ve zinete arşihi ve midadi kelimatih" dir.

6.KAT: Altıncı göğün adı RAKA dır. İncidendir.Buradaki melekler Gılman şeklindedir. Hepsi Rukuda dır. Baş koruyucu meleği KEMHAİL dir. Tesbihleri" Subhane külli şey in" dir.
  
5.KAT: Beşinci göğün adı DİNEKA dır. Altından dır.Melekleri huri şeklinde dir.Oturur vaziyettedir.Baş koruyucu meleği SEMHAİL dir. Tesbihleri"Subhanel halıkın nuri vebihamdih" dir.

4.KAT: Dördüncü göğün adı ERKALUN dur.Gümüşten dir. Melekleri at şeklindedir. Baş koruyucu meleği KAKAİL dir. Tesbihleri" Subhanel Melikil Kuddus Rabbuna ve Rabbul Melaiketi Verruh " dur.

3.KAT: Üçüncü göğün adı MAUN dur. Sarı yakuttan dır. Melekleri kartal şeklindedir. Baş koruyucu meleği SAFDAİL dir. Tesbihleri" Subhanel Melikil hayyıllezi la yemut" dur.

2.KAT: İkinci göğün adı KAYDUM dur.Kırmızı yakuttan dır. Melekleri deve şeklindedir. Baş koruyucu meleği MİHAİL dir. Tesbihleri" Subhane zil izzeti vel Ceberut" dur.

1.KAT: Birinci göğün adı BERKİA dır. Yeşil zebercedden (krizalit) dir. Melekleri sığır şeklinde dir. Baş koruyucu meleği İSMAİL dir. Tesbihleri" Subhane zil mülki vel Melekut" dur.

Cinler;
    è Ateşten yaratılmış
    è Gözle görülmeyen
    è İman ve ibadetle yükümlü olan
    è Erkeği kadını olan, evlenip çoğalan
    èDoğup, yaşayıp, ölen
    è Müslüman’ı ve kâfiri olan varlıklardır.

Şeytan;
    èAteşten yaratılmıştır.
   è Cin topluluğundandır. Cinlerden bir gruptur.
   è Gözle görülmez.
   è Gurur ve kibri nedeniyle Allah’ın emrine asi olmuş ve rahmetinden mahrum bırakılmıştır.
   è İnsanları saptırmayı kendine görev edinmiştir.
   è Kıyamet vaktine kadar mühlet verilmiştir.
   è İnsanları ve cinleri yoldan çıkarmak için her türlü yola başvurur.

Ruh;
   è Bedenimizle ölünceye kadar tarifi bilinmeyen bir bağlantı içindedir.
   è Ölüm anında bedenimizden alakayı keser. Kendisi için ölüm yoktur.
    è Renk, ağırlık, zaman gibi kavramlar ruh için yoktur. Bedenimizin içinde değildir, dışında da değildir.
    è Anında bir yere gidebilir. Dünyada ruhlarımız bedenlerimize tabii olduğundan istenilen hızda gidemeyiz ama ahirette ve rüyada böyle bir durum geçerli değildir. Ahirette ve rüyada aksi bir durum olduğundan çok hızlı ve anında birçok şey yapabiliriz.
 è Herkesin ruhu ayrıdır. Ölenin ruhu başkasının ruh olmaz.
 èAllah ruhumuz hakkında çok az bir bilgi vermiştir.
 è Dünyada bedenlerimize tabii olan ruhlarımız, ruhlar âleminden dünya âlemine indirilmiş. Yani ruhlarımız gurbettedir. Sıkıntı içerisindedir. Ruhlarımızı mutmain etmenin yolu eski yerine hatta daha da üstüne çıkarmak olacaktır. Bunun yolu ise Allah’ı zikretmek, anmak, hatırlamaktır.

3►ALLAH’IN KİTAPLARINA İNANMAK

Vahiy: Allah tarafından, doğrudan veya elçi melek vasıtasıyla peygamberlere bildirilen ve kesinlik ifade eden bilgiye denir.
Kitaplar;

TEVRAT;
İsminin manası
Kanun, öğreti
Vahyedilen peygamber
Hz. Musa (a.s)
Diğer isimleri
Ahd-i Ati, Ahdi Kadim(eski anlaşma)
Gönderilen toplum
İsrailoğulları (Yahudiler)
Günümüzde
Tahrif edilmiş.

ZEBUR;
İsminin manası
Yazılı şey, kitap
Vahyedilen peygamber
Hz. Dâvud (a.s)
Diğer isimleri
Mezmurlar(Melodili okunan)
Gönderilen toplum
İsrailoğulları (Yahudiler)
Günümüzde
“Mezmurlar” adı altında Tevrat içerisinde bir bölüm.

İNCİL;
İsminin manası
Müjde, öğreti, öğretici
Vahyedilen peygamber
Hz. İsa (a.s)
Diğer isimleri
Ahd-i Cedid(yeni anlaşma)
Gönderilen toplum
İsrailoğulları (Yahudiler)
Günümüzde
Tahrif edilmiş.

KURAN;
İsminin manası
Okumak, toplamak
Vahyedilen peygamber
Hz. Muhammed (s.a.v)
Diğer isimleri
Kitap, Furkan, Hüda, Zikir
Gönderilen toplum
Bütün insan ve cinler
Günümüzde
Hiçbir harfi bozulmamıştır.

Sahifeler(Sayfa halinde inenler);
10 Sahife(Sayfa) : Hz. Âdem(a.s)
30 Sahife(Sayfa) : Hz. İdris(a.s)
50 Sahife(Sayfa) : Hz. Şit(a.s)
10 Sahife(Sayfa) : Hz. İbrahim(a.s)

Kuran’ı Kerim dışındaki tüm kitap ve sahifeler Cebrail (a.s) tarafından toplu bir şekilde indirilmiş ve insanlar tarafından bozulmuştur. Aslı yoktur ve bulunamaz.
Bu kitap ve sahifelerin birine inanmayan dinden çıkar.

KUR’AN-I KERİM

è Allah tarafından Hz. Muhammed(sav)’e 23 yılda parça parça indirilen günümüze kadar bir harfi dahi bozulmamış ve kıyamete kadar bozulmayacak olan mucizevî bir kitaptır.
è Mekke yakınlarındaki Nur Dağındaki Hira mağarasında Ramazan ayının 27.gecesinde(Kadir Gecesi) “Oku” emriyle inmeye başlamıştır.
è 114 süre,30 cüz, 600 küsur sayfalık bir kitaptır.
è Benzeri bir kitap yazılamamış ve yazılamayacaktır.
è Okunması, dinlenmesi ve yaşanılması bir ibadettir.
è Bir ayetini inkâr eden dinden çıkar.

èİçerisinde inanç, ibadet,<namaz, oruç, zekât, hac>
Ahlak<evlilik, boşanma, alışveriş, cezalar >geçmiş milletlerin başından geçen olaylar, nasıl dua etmemizi içeren dua ayetleri gibi konuları içerir.
è Kendisini ezberleyene hafız denir. Farklı usullerde
(kıraat) okuyabilene kurra denir. 10 farklı usulde(kıraat) de okunabilir. Bizim usulümüzün adı Kıraat-i Asım Rivayeti Hafs’dır.

Süre: Kuran’ı Kerimde özel isimleri olan ve besmeleyle ayrılan bölümlerdir. Mekke döneminde inen sürelere Mekkî, Medine döneminde inen Medenî denir. Mekkî olanlar genelde itikad ve cihad hakkında iken Medeni olan süreler ise genelde ibadetler ve toplumsal kurallar hakkındadır.
En uzun süre: Bakara (286 ayet)
En kısa süre: Kevser (3 ayet)
İlk inen süre: Fatiha (7 ayet)
Son inen süre: Nasr (3 ayet)
İlk inen ayet: Alak 1-5 (19 ayet)
Son inen ayet: Bakara 281 veya Maide 3
Kuran’daki ilk süre: Fatiha (7 ayet)
Kuran’daki son süre: Nas (6 ayet)
Başında besmele olmayan tek süre Tevbe (228 ayet)

Ayet: Bir veya birkaç kelime ya da cümleden meydana gelen ve süreleri oluşturan Allah sözüdür. Bir ayeti inkâr den dinden çıkar.
En uzun ayet: Bakara 282. Ayet

Meal: Kuran’ın Arapçadan başka bir dile çeviri yapılmış haline denir.

Tefsir: Kuran’ın daha da iyi anlaşılması için kısa veya geniş izahlara yer vererek açıklanmasına denir.

Tilavet Secdesi: Kuran’da 14 yerde bulunan ve Arapçası veya bilinen bir dilde okunduğunda veya uyanık olarak dinlenildiğin-
de yapılması vacib olan secdedir.

Mushaf: Kuran’ın iki kapak arasına getirilmiş haline denir. Kuran Hz. Ebubekir(r.a) döneminde Mushaf haline getirilmiş. Hz. Osman (r.a) döneminde ise çoğaltılmıştır.

4ALLAH’IN ELÇİLERİNE İNANMAK

Peygamber: Allah tarafından seçilmiş, vahiy yoluyla Allah’tan aldığı emir ve yasakları insanlara bildirmekle görevli üstün ahlaklı kimselere denir.
Peygamber(Farsça)=Rasul(Arapça)=Elçi(Türkçe)
Nebi = Rasül = Mürsel

Peygamberlerin Sıfatları;
è Sıdk: Doğru sözlü olmak
è Emanet: Güvenilir olmak
è Fetanet: Akıllı, zeki ve uyanık olmak
è İsmet: Günah işlemek
èTebliğ: Allah’tan aldığı mesajları insanları eksiksiz bildirmesi
è Erkek olmak
è Zina çocuğu olmamak
èSoylu bir aileden gelmek
  
Kuran’da ismi geçen 25 peygamber vardır. Bunlar;
Âdem
İdris
Nuh
Hud
Salih
Lut
İbrahim
İsmail
İshak
Yakub
Yusuf
Şuayb
Musa
Harun
Davud
Süleyman
Eyyüb
Zülkifl
Yunus
İlyas
Elyesa
Zekeriyya
Yahya
İsa
Muhammed

Bu 25 kişi dışında 3 kişi daha vardır ki bunların peygamber olup olmadığı tartışmalıdır ama çok büyük zatlar olduğu kesindir. Çok büyük zatlar olduğu için a.s denilebilir.
Bunlar;
Üzeyir(a.s)
Lokman (a.s)
Zülkarneyn(a.s)

İlk Peygamber Âdem(a.s) ;son peygamber ise Hz. Muhammed(s.a.v)’dir. Ondan sonra peygamber gelmeyecektir. Yalancı peygamberler gelecektir.

Bu 25 peygamberden birinin peygamberliğini inkâr eden veya peygamber olmayan birisinin peygamber olduğuna inanan kişi dinden çıkar.

Ulul Azim Peygamberler(Büyük Peygamberler);
è Hz. Nuh (a.s)                           è Hz. İbrahim (a.s)
è Hz. Musa (a.s)                         è Hz. İsa (a.s)
è Hz. Muhammed (s.a.v)

Mucize: Peygamberlerin, peygamber olduklarını ispatlamak için Allah’ın izni ile gösterdikleri olağanüstü olaylardır.
Örneği: Resulullah efendimiz, miracda, Cenneti, Cehennemi ve daha başka yerleri gördü.

Keramet: Allah dostlarının Allah’ın izni ile gösterdikleri olağanüstü olaylardır.
Örneği: Hazret-i Ömer, Medine’de hutbe okurken, İran’a gönderdiği ordunun mağlup olmak üzere olduğunu görüp, camide herkesin yanında, (Ya Sariye arkanı dağa ver) diye seslendi. O da, dağa yanaştı ve zafere kavuştu. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Geçmiş ümmetler içinde vukuundan önce bazı şeyleri haber veren keramet ehli zatlar var idi. Ümmetimden de Ömer onlardandır.) [Buhari, Müslim, Tirmizi]
Kâfir bir hükümdar, kendine ilah demeyen müminleri ateşe atardı. Sıra kucağı çocuklu bir kadına geldi. Kadın, ateşe girmek istemeyince, bebeği, (Anne sabret, sen hak din üzeresin) dedi. (Müslim)
Firaset: Allah dostlarının ve âlimlerin yüksek anlayış yetenekleri
Örneği: Hazret-i Osman, yanına gelen birine, (Gözünde zina eseri var. Bir kadına bakmışsın) buyurdu. O kimse (Nereden bildin?) dedi. Hazret-i Osman da, (Müminin firasetinden korkun, o Allah’ın nuru ile bakar) hadis-i şerifini bildirdi.

İstidraç: Günahkâr veya kâfir kimselerin gösterdiği olağanüstü olaylardır.
Bir kişinin havada uçtuğunu, denizde yürüdüğünü veya ağzına ateş koyup yuttuğunu görseniz, fakat dine uymayan bir iş yapsa, keramet ehliyim dese de, onu büyücü, yalancı, sapık ve doğru yoldan saptırıcı bilin!( Hadis)
Örneği: İbrahim Edhem hazretlerine, vecde gelip kendinden geçen bir gençten bahsettiler. Gence üç gün misafir oldu. Gerçekten çok acayip haller gördü. Gencin yediğine baktı. Helal değildi. Onu evine davet edip yemek yedirdi. Gençteki eski aşk ve vecd kalmadı. Genç, (Sen bana ne yaptın?) deyince, o gence, “Sendeki haller şeytandandı, istidraçtı, helal yiyince şeytan giremedi ve esas halin meydana çıktı” buyurdu. 

KURAN’DA İSMİ GEÇEN PEYGAMBERLERİN HAYATLARI

1.HZ.ADEM (A.S)

Kuran’da adı 25 defa geçmektedir. İlk insan, ilk peygamber, ilk örtünen, toprağı ilk işleyen ve “esselamü aleyküm” şeklindeki selamı ilk verendir.

Bütün insanların ilk babası ve ilk Peygamberi Adem aleyhisselâm'dır. Şöyle ki: Yüce Allah, bu âlemi yoktan var etmiş, birçok devirler geçtikten sonra da yeryüzünde insan cinsinin ilk babası olmak üzere büyük kudret ile Hazret-i Âdem'in cesedini topraktan yaratmış ve onu ruhla, ilimle seçkin kılmış ve ona eş olmak için de Hazret-i Havva'yı yaratmıştır.
Bütün melekler Hazret-i Allah'ın emri ile Âdem'e secde ettiler, yalnız meleklerin arasında yaşayan ve aslında cinlerden bulunan İblis (Şeytan), kendisinin ateşten yaratılmakla Âdem'den daha üstün olduğunu söyleyerek büyüklenmiş ve secde etmekten kaçınmıştı. Bunun cezası olarak da melekler arasından kovulmuş ve lanete uğramıştır. Yüce Allah özel bir ikram olarak Âdem ile Havva'yı Cennet'e koymuş ve hikmeti gereği olarak cennette bulunan bir ağacın meyvesinden yemelerini kendilerine yasaklamıştı. Oysaki şeytan, bir yolunu bularak Cennet'e girmiş ve bunlara kuşku vermiş. Demiş ki: Bu meyveden yerseniz, devamlı olarak burada kalırsınız. Hem de onlara bunu yemin ederek söylemişti. Âdem ve Havva yasak durumu unutarak o meyveden yemişler. Bunun üzerine Cennet’ten çıkarılarak tekrar yeryüzüne indirilmişlerdir. Rivayete göre Âdem aleyhisselâm Serendib adasına, Hazret-i Havva da Cidde'ye indirilmiş. Sonradan Mekke civarında "Müzdelife" denilen yerde buluşmuşlardır. Hazret-i Âdem ve Hazret-i Havva hemen pişman oldular, tevbe edip istiğfarda bulundular. Yüce Allah tevbelerini kabul buyurmuş ve Âdem’i kendi evlâd ve torunlarına Peygamber yapmıştır. Kendisine on sayfalık bir kitab vermiştir. Rivayete göre Âdem aleyhisselâm bin sene veya dokuz yüz otuz sene yaşamıştır. Vefat edince, Serendip adasında veya Mekke-i Mükerrem'de Ebû'l Kubeys dağında gömülmüştür. Nuh aleyhisselâm tarafından gemiye alınmış olan mübarek cesedlerinin sonradan Beyt-i Makdis'de gömülmüş olduğu da rivayet edilmiştir. Hazret-i Âdem'den bir sene sonra da, Hazret-i Havva vefat edip Cidde'de veya Hazret-i Âdem'in yanında gömülmüştür. Bilindiği gibi, Yüce Allah kudret ve hikmet sahibidir, dilediğini dilediği şekilde yaratır. Onun için Âdem aleyhisselâm'ı insanların ilk babası olmak üzere mükemmel bir halde yaratmıştır, yoksa başka bir yaratıktan tekâmül yolu ile meydana getirmiş değildir. Buna aykırı olan sözler, birer kuru görüşten ibarettir. İnsanların kadrini ve şanını bozduğu ve din bilgilerine aykırı bulunduğu için, bizce hiç bir önemi yoktur.
Âdem aleyhisselâm'dam, sonra peygamberlik, Allah tarafından Hazret-i Şît'e verilmiştir. Şit aleyhisselâm, Hazret-i Âdem'in en güzel ve en sevgili oğludur. Rivayete göre, Hazret-i Âdem'in yaratılışından yüz yirmi sene sonra doğmuş ve 912 yıl yaşamıştır. Ölünce Ebû Kubeys dağında Hazret-i Âdem'in yanına gömülmüştür. Hazret-i Şît'e peygamberlik, tevhid ve tesbih esaslarını kapsayan, elli sayfalık bir kitab verilmiş ve Hazret-i Âdem'in vasiyeti üzerine kardeşlerinin reisi bulunmuştur. Bir rivayete göre Kâbe-i Muazzama'yı Hazret-i Âdem, diğer bir rivayete göre de Hazret-i Şît ilk kez olarak taştan bina etmiştir. Şît'in anlamı "Hibetullah (Allah'ın bağışı)" dır. Hazret-i Âdem'e Kabil tarafından şehid edilen Habil'e bedel olarak Allah tarafından ihsan buyurulmuş demektir. Bu zata "Şiş" de denilmektedir.

2.HZ.İDRİS (A.S)

Kuran’da adı 2 defa geçmektedir. Astronomi ve matematikle ilk uğraşan, ilk defa iğne ile dikiş diken ve elbise yaparak giyen, ölçü ve tartı aletlerini ilk defa kullanandır.

İdris Aleyhisselâm büyük bir peygamberdir. Hazret-i Şît'den sonra peygamber olmuştur. Birçok ilimlere, hikmetlere, göklerin esrarına dair bilgisi vardı. Bir rivayete göre ilk yazı yazan ve ilk elbise giyen Hazret-i İdris'dir. Yeryüzünde üç yüz altmış sene yaşadığı rivayet edilir. Sonunda Hak Teâlâ tarafından yüksek bir makama kaldırılmıştır.

3.HZ.NUH (A.S)

Kuran’da adı 43 defa geçmektedir. Kuran’ın 71. suresi onun adını taşımaktadır. Kavminden kendisine çok az kişi iman etmiştir. Karısı ve çocuklarından biri de iman etmeyenler arasındadır.950 yaşına kadar yaşamıştır. 50 yaşında peygamber olmuş. 900 sene oruç tutmuştur.

Nuh Aleyhisselâm Hazret-i Âdem'den sonra insanlar çoğalmış, birçok yerleri imar etmiş; fakat Allah'ın birliğine dayanan gerçek tevhid dinini bırakıp putlara tapınmaya başlamışlardı. Kendilerine kırk veya elli yaşında bulunan Hazret-i Nuh aleyhisselâm peygamber gönderildi. Bu muhterem peygamberin dokuz yüz elli sene süren öğütlerini dinlemediler. Sonunda Hazret-i Nuh, Yüce Allah'ın emri ile gemi yaptı. Bu gemi tamamlandıktan sonra gökten yağmurlar yağmaya, yerden sular fışkırmaya, denizler kaynayıp taşmaya başladı, sular bütün yeryüzünü kapladı. Dağların tepelerini bile aştı. Buna "Tufan" olayı denir ki, rivayete göre Hazret-i Âdem'in yaratılışından "2242" sene sonra olmuş, beş veya yedi ay devam etmiştir. Nuh aleyhisselâm, Sam, Ham, Ham ve Yafes adındaki üç oğlu ile diğer Mü’minleri ve uygun gördüğü hayvanlardan birer çifti gemiye almış, bunun dışında kalanlar suların içinde boğulup gitmişlerdir. Hazret-i Nuh'un Yam veya Ken'an adındaki oğlu da kendisine inanmayıp bu günahkâr kavim arasında boğulup gitmiştir. Daha sonra yağmurlar kesilmiş, sular çekilmeye başlamış, Hazret-i Nuh'un gemisi de, Musul civarında "Cudî" denilen dağın üzerine Muharrem'in onuna raslayan "Aşura" gününde oturmuştu. Rivayete göre kırkı erkek kırkı dişi olmak üzere seksen kişiden ibaret bulunan gemi halkı karaya çıkmış, Yüce Allah'ın dinine bağlı kaldıkları için selâmete ermişlerdi.16- Hazret-i Nuh'a ikinci Âdem denir. Çünkü yeryüzündeki insanlar Tufan'dan sonra bütün onun neslinden türeyip yeryüzüne dağılmış, aralarında başka başka diller meydana gelmiştir. Rivayete göre Hazret-i Nuh'un oğlu bulunan Sam, Arabların, Parsların, Rumların, Ham Sudan kavminin, Yafes de Türklerin ilk babasıdır. Hazret-i Nuh Tufan'dan sonra altmış sene veya üç yüz elli sene kadar daha yaşamıştır. Nuh aleyhisselâm ve diğer kimselerin çok uzun seneler yaşamış oldukları çok görülemez. Yüce Allah ilk insanları, hikmeti gereği çok yaşatmıştır. Allah'ın kudretine göre güçlük yoktur. Zaten varlığımızın her anı onun kudreti ile ayaktadır. Yoksa bir an bile yaşamak mümkün değildir. Onun için Yüce Allah dilediğini uzun ömre kavuşturur. Artık bu seneleri ay ve mevsimlere çevirmeye gerek yoktur.Tufan olayına gelince, bu alimlerin çoğunluğuna göre genel olmuştur. Bütün yeryüzünü kapsamıştır. En yüksek dağların tepelerinde görülen deniz hayvanlarının fosilleri de bunu kuvvetlendiriyor. Bazı âlimlere göre de, özel bir bölgede olmuştur. Yalnız Hazret-i Nuh'un bulunduğu Babil bölgesine ve etrafına aittir. Gerçeğini Allahü Teâlâ Hazretleri bilir.

4.HZ: HUD (A.S)

 Kuran’da adı 10 defa geçmektedir. Kuran’ın 11. suresi onun adını taşımaktadır. Yaşadıkları yer olan İrem şehrinde, yüksek binalar etme yarışına girmiş Ad kavmine gönderilmiştir. Ticaretle uğraşmıştır.

Hud Aleyhisselâm Hazret-i Hud, Yemen'de Hadremut civarında "Ahkaf denilen yerde yaşayan "Ad" kavmine peygamber gönderilmiştir. Şöyle ki: İnsanlar, Tufan felâketinden sonra yine azıtmışlar, yollarını sapıtmışlar, Allah'ın dinine aykırı işlere sarılmışlardı. Bunlardan bir kısmı da "Ad" kavmi idi. Bunlar, birçok nimetlere ve kuvvetlere kavuşmuş muhteşem binalar yapmış; fakat Yüce Allah'ın birliğini inkâr ederek putlara tapınmakta bulunmuşlardı. Kendilerine Hud aleyhisselâm gönderildi. Bu muhterem peygamber, birçok mucizeler gösterdi. Fakat inanmadılar. Nihayet yedi gün sekiz gün devam eden şiddetli bir rüzgâr ile helak oldular. Hazret-i Hud da, kendisine iman edenlerle beraber çıkıp başka tarafa gitti. Yüz elli sene yaşadığı ve Mekke-i Mükerreme'de veya Hadremut'ta gömüldüğü rivayet edilmiştir.

5.HZ. SALİH (A.S)

Kuran’da adı 8 defa geçmektedir. Dağları ve yüksek kayaları oyarak inşa ettikleri görkemli evleriyle ünlü Semud kavmine gönderilmiştir. Ticaretle uğraşmıştır.

Salih Aleyhisselâm Hazret-i Salih, Şam ile Hicaz arasında "HİCR" denilen yerde yaşayan "Semud" kavmine peygamber gönderilmiştir. Bu kavim de dağları delmiş, taşları oymuş, kendilerine pek sağlam binalar yapmışlardı. Fakat, bunlar da doğru yoldan çıkmış bulunuyorlardı. Hazret-i Salih'in yirmi sene devam eden emirlerine ve öğütlerine muhalefet ettiler. "Bu deveye dokunmayınız" dediği ve bir mucize olarak taştan Allah'ın emri ile çıkardığı hayvanı boğazladılar. Nihayet şiddetli bir gürültü ile yerlere serilip helak oldular. Salih peygamber de, kendisine iman edenlerle beraber çıkıp önce Şam'a, Filistin'e, sonra da Mekke-i Mükerreme'ye gitti. Seksen beş sene veya iki yüz sene yaşadığı ve Mekke-i Mükerreme'de rükün ile makam arasında gömüldüğü rivayet edilir.

6.HZ. İBRAHİM (A.S)

Kuran’da adı 69 defa geçmektedir. Kuran’ın 14. suresi onun adını taşımaktadır. Oğlu Hz. İsmail (a.s) ile birlikte Kâbe’yi inşa etmiştir. Çok misafirperver biriydi. Kurban kesmeyi öğretmiştir.

İbrahim Aleyhisselâm Hazret-i İbrahim "Ulü'l-Azm (azm sahibleri)" denilen büyük peygamberlerden biridir. Bunlar, bizim Peygamberimiz Hazret-i Muhammed aleyhisselâm, Nuh aleyhisselâm, Musa aleyhisselâm ve İsa aleyhisselâm olmak üzere beş peygamberdir. Nuh peygamberin çocukları yeryüzüne dağıldıktan sonra Ham'ın soyundan "Nemrud" adında bir adam, birçok kabileleri başına toplayarak Babil'de, şimdiki Musul şehrinin bulunduğu yerlerde Babil hükümetini kurmuştu. Babil ülkesine "Geldanistan" denildiği gibi, hükümdarlarına da "Nemrud" denilir. Babil halkı arasında "Saibe" denilen sapık bir din türemişti. Bunlar, güneşe, aya, yıldızlara, putlara ve hükümdarlara tapmakta idiler. Yüce Allah, Nemrud İbni Ken'an zamanında Babil halkına İbrahim aleyhisselâm'ı peygamber olarak gönderdi. O'na on sayfalık kitab verdi.
Hazret-i İbrahim, Babil halkına gerçek dini bildirmeye başladı, onları hak dine çağırdı. Doğup batan, sönüp giden şeylerin tapılmaya uygun bulunmadıklarını onlara söyledi. Fakat onlar aldırmadılar. Bir yortu günü insanlar şehir dışına çıkmışlardı. İbrahim aleyhisselâm şehirde kaldı. Putların bulunduğu yere giderek bir kısım putları kırdı. Elindeki baltayı da büyük bir putun boynuna astı. İnsanlar şehire dönüp bu durumu görünce, bunu Hazret-i İbrahim'in yaptığını anladılar.
Hazret-i İbrahim de:
- "Eğer söyleyebilirse sorunuz; bunu bu büyük put yapmıştır!" dedi. Dediler ki:
- "Hiç cansız olan bir put böyle bir şey yapabilir mi?" Hazret-i İbrahim de:
-"Mademki bunlar cansız, ellerinden bir şey gelmez şeylerdir; artık niçin bunlara tapıyorsunuz?" dedi.
İbrahim aleyhisselâm bu cahil kavme, ne kadar sapıklık ve anlayışlık içinde kaldıklarını bu hareketi ile anlatmak istemişti. Bunun üzerine hepsi de biraz sustular, cahilliklerini anlar gibi oldular. Ne yazık ki, cehalet gururları tekrar baş gösterdi. Sapıklıklarında ısrar ettiler. Hazret-i İbrahim'i, yaktıkları büyük bir ateş içine attılar. Fakat ateş, Yüce Allah'ın emri ile gül bahçesi kesildi, O'nu yakmadı. Bu Allah'ın büyük bir mucizesi idi. Bunu görenlerden bazıları iman ettiler. Hazret-i İbrahim de bu iman edenleri ve kendi aile halkını yanına alarak Şam memleketine hicret etti. Bir aralık kıtlık olunca Mısır'a gitti. Sonra da dönüp Ken'an ilinde (Beyt-i Makdis) çevresinde bulundu.İbrahim aleyhisselâm rivayete göre, Âdem aleyhisselâm'ın yaratılışından üç bin üç yüz otuz yedi sene sonra Babil'de doğmuş ve yüz yetmiş beş veya iki yüz sene yaşamıştır. Kudüs'e bağlı "Halilürrahman" kasabasında bir mağara içinde zevcesi Sare ile beraber gömülmüştür.Hazret-i İbrahim'e "Halilullah" denir. Ona bütün milletler saygı gösterir. Son derece misafirsever idi. Minberde hutbe okumak, misvak kullanmak, sünnet olmak, tırnak kesmek işleri, Hazret-i İbrahim'in bazı sünnetlerindendir. Kâbe-i Muazzama'yı, oğlu İsmail aleyhisselâm ile ilk olarak veya yenileyerek inşa etmiştir.

7.HZ. LUT (A.S)

Kuran’da adı 27 defa geçmektedir. Hz. İbrahim (a.s) iman eden ilk kişidir, onunla birlikte hicret edenlerdendir.Kavmi livata yapmıştır.

Lût Aleyhisselâm Hazret-i Lût, İbrahim aleyhisselâm'ın kardeşi Haran'ın oğludur. Onunla beraber Şam'a hicret etmişti. Sonra Sedum memleketine peygamber gönderildi. Buranın halkı dinden çıkmış ve o zamana kadar hiç bir kavmin yapmadığı fenalıklara atılmışlardı. Hazret-i Lut'un öğütlerini dinlemediler. Sonunda başlarına taşlar yağdı, gönderilen meleklerle yurdları altüst oldu.
Lût aleyhisselâm da çıkıp İbrahim aleyhisselâm'ın yanına gitti. O da Halilürrahman kasabasında gömülüdür.



8.HZ.İSMAİL (A.S)

Kuran’da adı 12 defa geçmektedir. Çobanlık yapmıştır. Ayrıca ata binme, ok atma ve avcılık konusunda da hünerlidir. Babası Hz.İbrahim (a.s) ile birlikte Kâbe’yi inşa etmiştir. Hac ve kurban konusunda Müslümanlara örnek olmuştur. Hz. Muhammed (s.a.v) onun soyundan gelmektedir.

İsmail Aleyhisselâm Hazret-i İsmail, İbrahim aleyhisselâm'ın oğludur. Hacer adındaki zevcesinden dünyaya gelmiştir. Bu muhterem Hacer bir cariye idi. Bunu Mısır Hükümdarı, İbrahim peygamberin zevcesi "Sare"ye bağışlamıştı. Sare de, bunu kocası, İbrahim aleyhisselâm'a vermişti. Sahih görülen bir rivayete göre, Hacer, Sare'den önce vefat etmiştir.İbrahim aleyhisselâm, Allah'ın emri ile Hacer'i ve oğlu İsmail'i alıp Hicaz'da Kabe'nin bulunduğu yere kadar götürdü. Onları orada bıraktı. Yemen'den gelmekte olan "Cürhüm" kabileleri de bunlara arkadaşlık ettiler. O zamana kadar ıssız ve susuz bulunan Mekke vadisini bunlar imar ettiler. Bunların ayakları bereketiyle "Zemzem" denilen su meydana çıktı. Artık oralar şenlenmiştir.Hazret-i İbrahim, bir aralık bir rüya gördü. Bu, Yüce Allah'ın bir vahyi idi. Ona, oğlu İsmail'i kurban etmesi emrolunmuştu. Bunun üzerine henüz on iki yaşında bulunan oğlu Hazret-i İsmail'i, Mekke'de Sebîr dağının eteğinde tenha bir yere götürdü. Onu, Allah rızası için kurban etmek istiyordu. Bu sevgili yavru da: "Babacığım, emrolunduğun şeyi yap! İnşAllah beni sabredenlerden bulursun," diyordu. Bu, Allah yolunda olan fedâkârlığın en yüksek bir nişanı idi. Fakat Yüce Allah lütfetti. Baba ile oğlun şu teslimiyetine mükâfat olarak Hazret-i İsmail yerine kurban edilecek bir koç ihsan etti. Böylece bu masum yavru, kurban edilmekten kurtuldu.İsmail aleyhisselâm, büyüdü ye Cürhüm kabilesinden bir kızla evlendi. On iki çocuğu oldu. İbrahim aleyhisselâm ara sıra gelir, oğlunu görürdü. Sonra Hazret-i İsmail'in oğulları ve torunları çoğalıp etrafa hakim olmuşlardı.Hazret-i İsmail, babası Hazret-i İbrahim'in şeriatı (dini) ile amel etmek üzere Yemen kabilelerine ve "Amalika" denilen eski bir kavme peygamber gönderilmişti. Hazret-i İbrahim'den kırk sene sonra yüz otuz yedi yaşında vefat ettiği ve anası Hacer'in "Hicr"deki kabri civarına gömüldüğü rivayet edilir.

9.HZ. İSHAK (A.S)

 Kuran’da adı 15 defa geçmektedir. Hz.İbrahim (a.s)’nin oğludur. Kuran’da adı geçen ve İsrailoğullarına gönderilen tüm peygamberlerin atasıdır.

İshak Aleyhisselâm Hazret-i İshak, İbrahim aleyhisselâm'in ikinci oğludur. Sare'nin çocuğu olmuyordu. Hazret-i İsmail doğduğu zaman, buna üzülmüştü. Yüce Allah lütfederek Sare'ye de ihtiyarlığı zamanında Hazret-i İshak'ı verdi. İshak aleyhisselâm, daha Hazret-i İbrahim hayatta iken Şam halkına Allah tarafından peygamber gönderildi. İbrahim aleyhisselâm'ın vefatından sonra onun yerine geçti. Soyundan birçok peygamberler gelip geçti. Bazı rivayetlere göre, İbrahim aleyhisselâm, Hazret-i İsmail'i değil, Hazret-i İshak'ı kurban etmekle emredilmişti.İshak aleyhisselâm, rivayete göre altmış yaşında iken vefat etmiştir. Hazret-i İbrahim'in yattığı mağarada gömülmüştür. Annesi Sare de yüz yirmi yedi yaşında Şam'da vefat etmiştir.


10. HZ. YAKUB (A.S)
Kuran’da adı 16 defa geçmektedir. Hz. İbrahim (a.s)’nin torunudur. Evlat acısı ve evlat ihaneti ile imtihan edilmiştir. Oğlu Hz. Yusuf (a.s) ‘ın acısı dolayısıyla gözleri kapanmış, sonra ona kavuşmasıyla yeniden açılmıştır.

Yakub Aleyhisselâm Hazret-i Yakub, İshak aleyhisselâm'ın oğludur. Lâkabı "İsrail" olduğundan oğullarına ve torunlarına "Beni İsrail (İsrail Oğulları)" denmiştir.Hazret-i İshak'dan sonra, yerine peygamber olarak Kenan ilinde kalmıştı. Sonradan Mısır'a gitmiş ve orada vefat etmiştir. Oradan da vasiyeti üzerine, dedesi, Hazret-i İbrahim'in gömülü bulunduğu "Halilürrahman" kasabasındaki mağaraya taşınmıştır.

11.HZ.YUSUF (A.S)

Kur’an’da adı 27 defa geçmektedir. Kur’an’ın 12. suresi onun adını taşımaktadır. Yakub’un 12 oğlundan en çok sevdiği oğludur. Kardeşleri kendisini kıskanmışlar, kuyuya atmışlardır. Kendisine rüyaları yorumlama yeteneği verilmiştir. Bu bilgi ve yeteneği sayesinde Mısır’a yönetici olmuştur. Kur’an’da toplu olarak bir sürede, baştan sona anlatılan tek kıssa onunkidir. Bu kıssa Kur’an’da “kıssaların güzeli” olarak nitelenmiştir.

Yûsuf Aleyhisselâm Hazret-i Yûsuf, Yakub aleyhisselâm'ın oğludur. Hazreti Yakub'un on iki oğlu vardı. Fakat hepsinden çok Hazret-i Yusuf'u severdi. Onda başka bir güzellik, başka bir zekâ ve kabiliyet belirtisi vardı. Daha on iki yaşında iken, bir gece rüyasında, on bir yıldız ile güneşin ve ayın kendisine secde ettiklerini görmüştü. Bu rüyasını babası Hazret-i Yakub'a söyledi. O da, kıskançlık doğurmasın diye:
- "Çocuğum! Bu rüyayı kardeşlerine söyleme," dedi.
Hazret-i Yusuf'un kardeşleri, babalarının Yusuf hakkındaki sevgisini kıskanıyorlardı. Nihayet bir gün onu eğlence maksadı ile kıra götürüp kör bir kuyuya bıraktılar. Sonra gelip kuyudan çıkaran bir kafileye, kölemizdir diyerek sattılar. Eve döndükleri zaman da, babalarına:
- "Yusuf'u kurt yedi" diye yalan söylediler.
Kafile, henüz on yedi yaşında bulunan Hazret-i Yusuf'u alıp Mısır'a götürdü. Orada Mısır'ın Azizi'ne (Maliye bakanı Kıtfır'a) sattı. Yusuf aleyhisselâm çok güzeldi. Yüzünden-gözünden nurlar akardı. Kendisine önce hikmet ilmi, sonra da peygamberlik verilmiştir. Aziz'in zevcesi Zeliha'nın kendisine olan meylini, son derece iffet ve temizliğinden dolayı kabul etmemişti. Bunun üzerine iftiraya uğrayarak yedi sene zindanda kaldı. Sonra suçsuzluğu anlaşılarak zindandan çıkarıldı. Mısır'a Maliye Bakanı oldu. İffet ve temizliğinin mükâfatına kavuştu.
Hazret-i Yusuf zindanda iken, Amalika kavminden olan Reyyan İbni Velid adındaki Firavun'un (Mısır hükümdarının) aşçısı ile şerbetçisi de zindana atılmışlardı. Bunlar gördükleri birer rüyayı Hazret-i Yusuf'a anlatarak yorumlamasını istediler. Hazret-i Yusuf da bunlara, önce biraz öğüt verdi. Sonra da rüyalarını yorumladı. Bunlar bir zaman sonra Hazret-i Yusuf'un yorumuna uygun olarak zindandan çıkarıldılar. Biri, Firavun'a yine şerbetçi oldu. Diğeri de asıldı. Hazret-i Yusuf bir müddet daha zindanda kaldı. Sonra Mısır Hükümdarı da bir rüya gördü. Bunu kimse yorumlayamadı. Şerbetçinin uyarması üzerine Hazret-i Yusuf'a başvuruldu. Bu rüyaya göre, yeryüzünde yedi yıl bolluk, ondan sonra yedi yıl kıtlık olacak. Sonra da bir yıl halk pek ziyade varlık görecekti.Hazret-i Yusuf'u zindandan çıkardılar. Mısır'ın Aziz'i vefat etmişti. Hazret-i Yusuf'u Mısır'a Maliye Bakanı tayin ettiler. Zeliha'yı da ona nikâhladılar. Rivayete göre bu Hükümdar, Hazret-i Yusuf'a iman etmiştir.
34- Yusuf aleyhisselâm'ın emriyle bolluk senelerindeki fazla ekinler, başakları ile beraber ambarlarda biriktirildi. Sonra kıtlık yılları başladı. Artık insanlar bu ambarlara koşup duruyorlardı. Hazret-i Yusuf bu kıtlık günlerinde bazan aç kalırdı. Ona:
- "Elinin altında bu kadar yiyecek bulunduğu halde, neden aç kalıyorsun?" denildiği zaman şu cevabı veriyordu:
- "Aç kalanların hallerini anlayabilmek için!"

Yusuf aleyhisselâm'ın kardeşleri de zahire almak için bir iki kez Kenan ilinden çıkıp Mısır'a geldiler. Sonunda Hazret-i Yusuf kendisini kardeşlerine tanıttı ve onlara şöyle söyledi:
- "Yüce Allah, merhamet edenlerin en merhametlisidir, sizi bağışlar. Bana yapmış olduğunuz işden dolayı siz bugün kınanmayacaksınız." Böylece onlara büyük bir ikramda bulundu. Muhterem babası Yakub aleyhisselâm ile annesini ve bütün kardeşlerini Mısır'a davet etti.
Yakub aleyhisselâm'ın artık sevgili oğluna kavuşması zamanı gelmişti. Zevcesi ve oğulları ile beraber Mısır'a şeref verdiler. Hazret-i Yusuf'un sarayında hepsi şükür secdesine kapandılar. Yusuf aleyhisselâm'ın evvelce görmüş olduğu rüya da böylece gerçekleşmiş oldu. Bu tarihten başlayarak İsrail oğulları Mısır'da yerleşip kaldılar.Rivayete göre, Hazret-i Yakub Mısır'da on yedi sene kadar kalmıştır. Hazret-i Yusuf da, muhterem babasından sonra elli dört yıl daha yaşayıp yüz on yaşında vefat etmiştir. Daha sonra Hazret-i Musa, Mısır'dan çıkarken Hazret-i Yusuf'un mermer tabut içinde bulunan mübarek naşını da beraber çıkarıp götürmüştü. Kabri Hazret-i İbrahim'in gömülü bulunduğu mağaradadır.

12.HZ.ŞUAYB (A.S)

Kur’an’da 11 defa geçmektedir. Hitabet yeteneğinden ötürü “Peygamberlerin Hatibi” olarak anılmıştır. Ölçü ve tartıda hile yapan Meyden ve Eyke halkına gönderilmiştir. Kızlarından biriyle Hz. Musa evlenmiştir.

Şuayb Aleyhisselâm Hazret-i Şuayb, İbrahim aleyhisselâm'ın torunlarından veya onunla beraber Şam diyarına hicret etmiş olan bir kabiledendir. Büyük annesi Lût aleyhisselâm'ın kızıdır. Kendisi Medyen ve Eyke şehirlerinin putlara tapan halkına peygamber gönderilmişti. Bunlara çok dokunaklı, çok güzel öğütler vermişti. Fakat dinsiz, ahlâksız, hırsız bulunan bu insanlar verilen öğütleri dinlemediler. Kötü davranışlarını bırakmadılar. Sonunda Eyke halkı, yedi gün süren şiddetli bir sıcak arkasından üzerlerine bir buluttan yağan ateş yağmuru ile yok oldular. Medyen halkı da bir azabın gürültüsü ile, bir yer sarsıntısı ile helak oldu.Şuayb aleyhisselâm Arabça konuşurdu. Fesahat ve belagat sahibi idi. Çok etkileyici olan hikmetli konuşmalar yapardı. Bundan dolayı Peygamberimiz ona "Hatibu'l-Enbiya" ünvanını vermiştir.Hazret-i Şuayb'ın Mekke'ye hicret ettiği ve üç yüz yaşında vefat ettiği, Rükn ile Makam arasında (Kabe önünde) gömüldüğü rivayet edilmiştir.

13.HZ.MUSA (A.S)

Kur’an’da adı 136 defa geçmektedir. Kur’an’da kendisinden ve mücadelesinden en çok bahsedilen peygamberdir. Hz. Şuayb’ın (as) damadıdır. İsrailoğulların’a peygamber olarak gönderilmiştir. İsrailoğulları onun önderliğinde Mısır’dan çıkmışlardır. Kendisine Tevrat verilmiştir.

Musa Aleyhisselâm Hazret-i Musa, Beni İsrail'den (İsraîl Oğullarından) İmran adındaki bir şahsın oğludur, Mısır'da doğmuştur. İsraîl Oğulları Mısır'da çoğalarak on iki kabileye ayrılmışlardı. Bunlara "Beni İsraîl Esbatı (İsraîl oğullarının torunları)" denirdi. Bunların böyle çoğalmaları, Mısır'ın eski halkı olan Kıptî'lerin hoşuna gitmiyordu. Onun için bunlara eziyet ediyorlardı.
Bir gün Mısır kâhinlerinden biri, Firavun'a (Kabus ibni Mus'ab adlı hükümdara) şöyle bir haber vermişti: "İsraîl Oğullarından gelecek bir çocuk, Mısır devletinin batmasına sebeb olacak." Firavunda, İsraîl Oğullarının yeni doğan çocuklarını öldürmeye başlamıştı. İşte bu sırada Hazret-i Musa doğdu. Annesi, onu, Firavun tarafından öldürülmesin diye bir sandık içine koyarak Nil nehrine atmayı uygun buldu. Nil nehrinin kenara attığı bu sandığı Firavun'un zevcesi Asiye ele geçirip açtı. İçinden çıkan pek sevimli ve nurlu çocuğu çok sevdi ve onu kendisine evlâd edindi. Hazret-i Musa'nın annesi de, bir yolunu bularak, kendisini bu seçkin çocuğa süt anne tayin ettirdi.Hazret-i Musa, kendisine düşman olacak Firavun'un sarayında besleniyordu. Bu, Yüce Allah'ın ibret alınacak pek büyük bir hikmeti idi.Hazret-i Musa büyüdü. Bir gün İsraîl Oğullarından biri ile sokakta kavga eden bir Kıptî'ye bir tokat attı. Kıptî yere düşüp can verdi. Hazret-i Musa yaptığına pişman oldu. Firavun'dan korkarak Medyen şehrine çıkıp gitti. Orada Şuayb aleyhisselâm'ın kızı "Safura" ile evlendi. Bir süre sonra Mısır'a dönüp gitmek üzere zevcesi ile beraber yola çıktı. Giderken Tûr dağına uğradı. Orada Yüce Allah'ın hitabına kavuştu, kendisine peygamberlik verildi. Büyük kardeşi Harun'la Firavun'u dine çağırmaya Allah tarafından görevli kılındılar. Hazret-i Musa'nın eli ay gibi parladı. Elindeki asa da, dilediği vakit büyük bir ejderha oluverirdi. Bunlar birer mucize idi. O zaman Mısır çevresinde büyücülük çok ilerlemişti. Firavun bu mucizeleri birer sihir (büyü) sanmıştı. Büyücüleri topladı. Bunlar Hazret-i Musa'ya meydan okudular. Fakat Hazret-i Musa'nın asa mucizesini görünce, büyücülerin hepsi iman ettiler. Bunun bir büyü olmadığını hemen anladılar. Çünkü bu asa bir ejderha kesilerek büyücülerin ortaya atmış olduğu hünerlerin hepsini yutmuştu. Eğer Hazret-i Musa'nın gösterdiği şey, bir gözbağcılık olsaydı, böyle yok etme üstünlüğü meydana gelemezdi. Çekinmeden Rab olma davasında bulunan Firavun ile Mısır'ın eski halkı Kıptî'ler, Hazret-i Musa'nın bu mucezisini gördükleri halde, ne yazık ki, iman etmediler. Daha sonra bir gece, Musa aleyhisselâm İsraîl Oğullarını alıp Mısır'dan çıktı. Süveyş denizi bir mucize olarak yarıldı. On iki yola ayrıldı. İsraîl Oğullarının on iki kabilesi bu yollardan karşı yakaya geçtiler. Bunları izleyen Firavun ile onun ordusu suların tekrar kapanması üzerine boğulup gittiler. Yalnız Firavun'un cesedi, suların çarpması ile sahile atılmıştı. Kendi ölümlü varlığına güvenerek yaradanını unutmuş, Tanrılık davasında bulunmuştu. İşte böyle büyük bir gaflet içine düşen bir şahsın akıbeti büyük bir ibret levhası olmuştu.Musa aleyhisselâm artık Firavun'dan kurtulmuş, İsraîl Oğulları ile beraber selâmetle denizi geçerek Tiyh sahrasına gelmişti. Onları burada bırakarak "Tur-i Sîna" denilen Tûr dağına gitti. Orada kırk gün kadar Yüce Allah'a ibadette ve yalvarışta bulundu. Mekândan ve zamandan münezzeh olan Yüce Allah'ın hitabına kavuştu. Kendisine Tevrat kitabı verildi. Hazret-i Musa, Tur-i Sîna'dan Tiyh sahrasına dönünce, kavminin bir kısmını, Samirî adında birinin altından yapmış olduğu bir buzağıya tapar halde buldu. Buna çok üzülmüştü. Bunlar Harun peygamberin öğütlerini dinlemeyerek böyle bir sapıklık içine düşmüşlerdi. Sonra tevbe edip yaptıklarına pişman oldular.Musa aleyhisselâm, Ken'an topraklarını, Arz-ı Mukaddes'i almak için Amalika ile savaşmak istiyordu. İsrail Oğulları ise savaştan kaçındılar. öylece o mübarek peygemberin bedduasına uğrayarak kırk sene Tiyh sahrasında kaldılar. Aradan bir hayli zaman geçti. İsrail Oğullan arasında çölde büyümüş yiğitler yetişti. Hazret-i Musa bunları alıp Lût denizinin güney taraflarına götürdü. Daha ileriye giderek Amalika'dan Avc ibn Unk adındaki hükümdara savaş açtı. Şeria nehrinin doğu taraflarındaki beldeleri elde etti.
Hazret-i Musa, bir aralık gidip İbrahim aleyhisselâm'ın zamanından beri yaşayan veya Hazret-i İbrahim ile hicret eden kimselerin soyundan olan Hızır aleyhisselâm ile görüşmüş, ona verilen "Ledün ilmine (Allah'ın verdiği özel ilme)" şahid olmuştu.Hızır aleyhisselâm'ın bir peygamber olduğunu ve kıyamete kadar yaşayacağını söyleyenler vardır. Zülkarneyn ile yolculukta bulunmuş, hayat kaynağına varıp ab-ı hayattan (ölmezlik suyundan) içmekle böyle uzun bir ömre kavuşmuş olduğu söylenmektedir. Bir kısım alimlere göre de, ölmüş bulunmaktadır. Zaten bu gibi büyük şahsiyetlerin ölümleri ile hayatları birdir. Onlar sonsuz ve yüksek bir hayata kavuşmuşlardır.Musa aleyhisselâm rivayete göre, Kenan ili hududuna yakın bir yerde yüz yirmi yaşında olduğu halde vefat etmiştir. Hazret-i Âdem devrinin üç bin sekiz yüz altmış sekizinci yılına ve Mısır'dan çıkışlarının kırkıncı yılına raslar.Hazret-i Musa'ya "Kelimullah" denir. (Yüce Allah, kendisi ile arada bir vasıta bulunmaksızın, niteliği bilinemeyen bir şekilde doğrudan doğruya konuştuğu için bu ismi almıştır.) Pek büyük bir peygamberdir. Dağınık bir halde yaşayan İsrail Oğullarını bir araya toplamış, onları esaret hayatından kurtarmış ve özgürlüğe kavuşturmuştu. Ne yazık ki, İsrail oğulları daha sonra zaman zaman yoldan çıkmış, gerçek dinlerini yitirmiş, tekrar esaretten esarete düşmüşlerdir.

14.HZ.HARUN (A.S)

Kur’an’da adı 20 defa geçmektedir. Hz. Musa’nın (as) kardeşidir. Onun yardımcısı olarak görevlendirilmiştir. Hz. Musa Medyen’den Mısır’a dönünce Harun’a Allah’ın buyruklarını iletmiş, o da bunları kabul ederek Musa’ya yardımcı olmuştur. Güzel konuşması ve hitabet yeteneği, en güçlü özelliğidir.

Harun Aleyhisselâm Hazret-i Harun, Musa aleyhisselâm'ın ana-baba bir kardeşi ve peygamberlik görevlerinde yardımcı (veziri) idi. Çok güzel ve beyaz yüzü, konuşması açık-seçik, yumuşak huylu bir zat idi. Hazret-i Musa Tûr'a gittiği zaman Harun aleyhisselâm İsrail Oğullarının başında bulunmuş ve buzağıya tapanlara: "Siz bu yüzden fitneye düşmüş bulunuyorsunuz. Sizin Rabbiniz Rahman ve Rahîm olan Yüce Allah'dır. Bana uyunuz, benim sözümü dinleyiniz. Samirî gibi bir münafıkın sözüne bakmayınız," diyerek onlara etkili öğütler vermişse de, kabul etmediklerinden bir tarafa çekilerek Hazret-i Musa'nın dönüşünü beklemiştir. İsrail Oğulları bölünüp iki kısma ayrılmasınlar ve birbirleriyle mücadele etmesinler diye, Hazret-i Harun daha ileriye gitmemişti.
Rivayete göre Harun aleyhisselâm, Hazret-i Musa'dan yedi ay önce veya üç sene önce, yüz yirmi üç yaşında olduğu halde Tiyh sahrasında ölmüştür. Tûr-i Sîna civarında "Mürran" dağındaki bir mağaraya gömülmüştür. Kabri meşhurdur.
Her ikisine selâm olsun, Musa ile Harun'dan sonra, Hazret-i Musa'nın halifesi bulunan ve sonradan kendisine peygamberlik verilen Yuşa aleyhisselâm, İsrail Oğullarını alıp çölden çıkarmış ve Kenan ilini Kenanî'lerden almış, Şam diyarını fethetmiştir.Yuşa aleyhisselâm yirmi sekiz sene kadar İsrail Oğullarına hakim olup yüz on yaşında vefat etmiştir. Kendisinden sonra, on altı kadar hakim daha gelip İsrail Oğullarına reislik yapmışlardır. Bunlann sonuncusu "İşmuil" aleyhisselâmdır. Bu zatların idareleri (493) sene kadar sürmüştür. Bu zamana "Harimler devri" denilir. Sonra İsrail Oğulları, kendilerine "Talût" adındaki bir zatı hükümdar tayin ettiler. Bu tarihten sonra da, İsrail Oğulları arasında "Melikler Devri" başlamıştı.

15.HZ. DAVUD (A.S)

Kur’an’da adı 16 defa geçmektedir. Sesi o kadar güzeldi ki sesine dağlar ve kuşlar eşlik ederdi. Önceleri Tâlût’un ordusunda bir asker olarak savaşmış, daha sonra Allah’ın kendisine verdiği peygamberlik ve hükümdarlıkla birlikte İsrailoğullarına kral olmuştur. Demirciydi. Kendisine Zebur verilmiştir.

Davud Aleyhisselâm Hazret-i Davud, Yakub aleyhisselâm'ın oğlu Yehuda'nın soyundandır. İsmail aleyhisselâm'ın vefatından sonra, kendisine peygamberlik verilmiş ve kayınpederi Talut'un ölümünden sonra da İsrail Oğullarına hükümdar olmuştur. Hazret-i Davud'a verilen "Zebur" adlı kitab, hep öğütlerden, iman esaslarından ve dualardan ibarettir. Şeriata ait hükümleri kapsamıyordu. Kendisi de, Musa aleyhisselâm'ın şeriatı ile amel etmiştir.
Davud aleyhisselâm'ın çok hoş bir sesi vardı. Zebur'u okudukça, dinleyenler pek ruhanî zevklere dalardı. Bir mucize olmak üzere, mübarek elleri ile demiri mum gibi yumuşatır ve demirden zırh yapardı. Kendi elinin emeği ile yiyeceğini kazanırdı. Devlet hazinesinden para almak istemezdi. İnsanlara daima öğütler verir, adaletle hüküm vermeye çalışır dururdu. Kudüs şehrini fethederek hükümet merkezi yapmıştı. Umman beldelerini, Halep'i, Nusaybin'i, Ermenistanı ele geçirmişti. Kırk sene hükümette bulunduktan sonra yetmiş yaşında vefat etmiştir.

16.HZ.SÜLEYMAN (A.S)

Kur’an’da adı 17 defa geçmektedir. Babası Hz. Davud’dur (as). Babasının ölümünden sonra onu yerine hükümdar olmuştur. Bütün canlılarla konuşabilme yeteneğine sahipti. Emrinde bütün canlıları çalıştırabilirdi.

Süleyman Aleyhisselâm Hazret-i Süleyman, Davud aleyhisselâm'ın oğludur. Onun ölümünden sonra on üç yaşında olarak yerine geçmiş.Sonra kendisine peygamberlik de verilmiştir. Bu bakımdan, babası gibi peygamberlikle hükümet etme görevlerini bir arada toplamıştır.Hazret-i Süleyman'a doğuda ve batıda olan hükümdarlar itaat ederek kıymetli hediyeler göndermişler. Yemen Melikesi, Belkıs dahi, kendisi ile görüşmeye gelmişti. Kızıl denizinde hazırlattığı donanmayı Okyanus sahillerine yollamıştı.Tetmür ve Balebek şehirlerini ve yedi senede de Mescid-i Aksa'yı yaptırıp tamamlamıştı.Süleyman aleyhisselâm, bir mucize olmak üzere kuşların dillerini ve maksadlarını anlarlardı. Onun hükmü insanlara ve cinlere, hatta rüzgârlara geçerdi. Ahlâk ve hikmete dair yazıları vardır. Kırk yıl pek muhteşem bir hüküm sürdükten sonra elli üç veya altmış yaşında vefat etmiştir. Hazret-i Süleyman'dan sonra İsrail Oğulları iki devlete ayrıldı. Bunlardan biri "Yehuda" devletidir ki, hükümet merkezi Kudüs şehri idi. Bu devlet insanlar arasında daha çok itibar kazanmıştı. Diğeri de "İsraîl" devleti idi. İdare merkezi de Nablus ve daha sonra Samire şehri olmuştu.Bu devletler, sonradan doğru yoldan çıktılar. İsrail Devleti, Asûrî'ler tarafından yok edildi. Yehuda Devleti de, "Buhti Nassar'ın saldırısına uğradı. Yahudilerin birçoğu Babil esaretine düştü. Daha sonraları İsraîl Oğulları, İranlıların, Yunanlıların ve Romalıların hâkimiyetleri altına düşerek kendi hakimiyetlerini elden çıkardılar.
Buhti Nassar, Kudüs'ü ele geçirdiği zaman Beyt-i Makdis'i yıkmış, Tevrat nüshalarını yakmıştı. Üzeyr aleyhisselâm ile Daniyel aleyhisselâm'ı da diğer İsraîl alimleri ile beraber Babil'e götürmüştü. Daha sonra İran'daki Kiyaniyan Hükümeti Babil'i ele geçirip Geldaniye hükümetini yok edince, İsraîl Oğulları esaretten kurtularak vatanlarına dönmüşler ve Beyt-i Makdis'i yeniden inşa etmişlerdi. Hazret-i Uzeyir de, Tevrat'ı ezber okuyup yeniden yazdırmış ve böylece çoktan beri unutulmuş olan Musa peygamberin şeriatı yeniden meydana çıkmış oldu.Kur'ân-ı Kerîm, Hazret-i Üzeyr'e dair bilgi vermektedir. Fakat peygamber olup olmadığını açıklamamaktadır. İslâm alimlerden bir kısmına göre, Hazret-i Uzeyir bir peygamber değildir, velilerden büyük bir zattır. Önceleri Yahudilerden bazıları Hazret-i Üzeyr için "Allah'ın oğludur" diyerek şirke saplanmışlardı.Kur'ân-ı Kerîm'de isimleri anılan Zülkarneyn ile Lokman'ın peygamberliğinde de ihtilâf vardır. Zülkarneyn'in adı, bir rivayete göre "Mus'ab"dır.İbrahim aleyhisselâm'ın zamanında yaşadığı rivayet edilir. Dünyanın doğusuna ve batısına gitmiş, Ye'cüc ve Me'cüc denilen bir kabileye karşı bir sed (engel) yapmış, pek büyük başarılar elde etmiştir. Her halde Yunanlıların İskender'inden başkasıdır. Bunun hayatı bizce tamamen bilinmemektedir. Hazeret-i Lokman'a gelince, bu da rivayete göre Davut aleyhisselâm'ın zamanında yaşamış ve ona kavuşmuştur. Salih ve hikmet sahibi bir zattır. Yunus aleyhisselâm'ın zamanına kadar yaşamış olduğu rivayet edilir. Oğluna olan çok önemli öğütleri Kur'ân-ı Kerîm'de anılmıştır.

17.HZ.EYYÜB (A.S)

Kur’an’da adı 4 defa geçmektedir. Çok ağır bir hastalık geçirmiş, sabrıyla sembol olmuştur.

Eyyub Aleyhisselâm Hazret-i Eyyub, İshak aleyhisselâm'ın "lys" adındaki oğlunun soyundan olup Hazret-i Yusuf'la aynı asırda yaşamış büyük bir peygamberdir. Çok sayıda çocukları ve Şam çevresinde birçok malları vardı. Yüce Allah tarafından bir imtihan olarak bütün malları elinden çıkmış ve çocukları da ölmüştü. Kendisi de ağır bir hastalığa tutulmuştu. Zevcesi Rahme veya Liyya ona bakıyordu. Rivayete göre Rahme, Yakub aleyhisselâm'ın kızıdır. Liyya da, Yusuf aleyhisselâm'ın oğlu Efrayim'in kızıdır.Eyyub aleyhisselâm, bütün musibetlere sabretti. Sonunda Yüce Allah ona şifa verdi. Yeniden birçok mala ve evlâda kavuştu.Hazret-i Eyyüb'ün doksan üç yaşında vefat ettiği ve kendisinden sonra "Bişr" adındaki oğlunun da Şam'da peygamber olduğu rivayet edilir. Bu peygambere "Zülkifl" denilmiştir.Eyyüb aleyhisselâm'ın hastalığı, insanların kendisinden kaçınacağı şekilde değildi. Bazı tarihçilerin bu konudaki sözleri gerçeğe aykırıdır. Bütün peygamberler, insanların kendilerinden kaçınmalarını gerektirecek hallerden korunmuşlardır. Taşıdıkları peygamberlik görevi bunu gerekli kılar.

18.HZ.ZÜLKİFL (A.S)

Kur’an’da adı 2 defa geçmektedir. Hz. Eyyub’un (as) oğludur. Sabreden, Allah’ın rahmetine ulaşan ve Salihlerden olduğu bildirilen peygamberlerdendir.

Zülkifl Aleyhisselâm Hazret-i Zülkifl muhterem bir peygamberdir. Elyasa' hazretlerine halife olduktan sonra peygamberliğe kavuşmuştur. Kavmini tevhid dinine çağırmış, kendilerine birçok etkili öğütler vermiştir. Bitlis şehri yakınında gömülü bulunduğu rivayet edilir. Şam ve başka yerlerde makamları vardır.

19.HZ.YUNUS (A.S)

Kur’an’da adı 4 defa geçmektedir. Kur’an’ın 10. suresi onun adını taşımaktadır. Asur devletinin başkenti olan Ninova halkına peygamber olarak görevlendirilmiştir.

Yunus Aleyhisselâm Hazret-i Yunus, İsrail Oğullarından gelen mübarek bir peygamberdir. Annesine nisbetle "Yunus ibni Metta" diye anılır. Asuriye Devletinin hükümet merkezi olan bugünkü Musul şehrinin karşısında harabesi görülen "Ninova" halkına peygamber gönderilmiştir. Putlara tapmakta olan Ninova halkı, Hazret-i Yunus'un otuz üç sene devam eden öğütlerini dinlemediler. Hazreti Yunus da, Allah tarafından kendisine izin verilmeden Ninova'yı terk etti. Dicle kenarına gitti. Bir gemiye binerek bir tarafa gitmek istedi. Fakat gemi yürümedi, içinde bulunanlar: "Aramızda bir suçlu var," demeye ve suçluyu bulmak için kur'a atmaya başladılar. Hazret-i Yunus, "O suçlu kul benim. Rabbimden izin almadan kavmimi bıraktım," diyerek kendisini suya attı. Hemen büyük bir balık tarafından yutuldu. Bereket versin ki, hemen tevbe ve istiğfara başlamış oldu. "La ilahe illâ ente sübhaneke innî küntü minezzalimîn = Senden başka hiçbir İlâh yoktur. Seni bütün noksanlıklardan tenzih ederim. Hiç şüphesiz ben, böyle yapmakla zalimlerden oldum," diyerek Allah’ı tesbihe devam etti. Bir süre sonra balık kendisini çıkarıp sahile attı.
Yunus aleyhisselâm'dan sonra Ninova şehrini korkunç bir kara duman sarmıştı. Oranın halkı hemen Allah Teâlâ'ya yalvararak tevbe ettiler. Yaptıklarına pişman oldular. O duman da üzerlerinden açılıp gitti. Başlarına gelecek belâlardan kurtulmuş oldular.Hazret-i Yunus tekrar Ninova'ya gelip bir süre daha kutsal görevine devam etmeye çalıştı. Sonra bu şehri bırakarak yalnızlık köşesine çekildi ve orada vefat etti.Asurî Devleti sonradan yıkılmıştır. Şöyle ki: Medye hükümdarı ile Babil valisi, Ninova şehrini çembere alarak yakıp yıktılar. Asurîlerin son hükümdarı bu duruma çok üzüldü. Ailesi halkı ile beraber yaktırdığı büyük bir ateşin içine atılarak yanıp gittiler. Bu şekilde sona eren Asurî Devleti'nin yerinde "Medye ve Geldan Devletleri" kuruldu.

20.HZ. İLYAS (A.S)

Kur’an’da adı 3 defa geçmektedir. İsrailoğullarından Ba’l adlı bir puta tapan topluma peygamber olarak gönderilmiştir.

İlyas Aleyhisselâm Hazret-i İlyas, İsrail Oğullarına gönderilmiş mübarek bir peygamberdir. İsraîl Oğulları, Hazret-i Süleyman'dan sonra ayrılığa düşmüşler. İçlerinden bazıları, Belebek Hakiminin yaptırmış olduğu "Ba'l" adındaki puta tapmaya başlamışlardı.Kendilerine Allah tarafından bir lütuf olarak gönderilen peygamber Hazret-i İlyas'ın öğütlerini dinlemediler. Bu peygamberi beldelerinden çıkardılar. Fakat bunun üzerine pek fena bir kıtlığa tutuldular, yaptıklarına pişman oldular. İlyas aleyhisselâm'ı arayıp buldular. Bir süre onun öğütlerini dinledilerse de, sonra yine isyana başladılar. Hazret-i İlyas da onların arasından çekilerek bir yerde kutsal bir şekilde yalnızca yaşamayı tercih etti.




21.HZ.ELYESA (A.S)

Kur’an’da adı 2 defa geçmektedir. Hz. İlyas’a (as) yardımcı olarak gönderilmiştir.

Elyasa' Aleyhisselâm Hazret-i Elyasa, Beni İsraîl peygamberlerindendir. İsraîl Oğulları İlyas aleyhisselâm'dan sonra bu peygamberin de öğütlerini kabul etmediler. Hazret-i Musa'nın şeriatını bırakarak birbirleri ile uğraştılar. Sonunda üzerlerine Asuriye Devleti musallat oldu, hakimiyet kurdu.Hazret-i Elyasa, İsraîl Oğullarının bu yolsuz hareketlerinden usanarak hilâfeti Zülkifl aleyhisselâma bıraktı ve arkasından vefat etti.

22.HZ.ZEKERİYYA(A.S)

Kur’an’da adı 7 defa geçmektedir. Hazreti Süleyman (as) soyundandır. Kudüs’te Hz. Meryem’in himayesini üstlenmiş, ona koruyuculuk yapmıştır. İsrailoğulları tarafından şehit edilmiştir.

Zekeriyya Aleyhisselâm Hazret-i Zekeriyya, Süleyman aleyhisselâm'ın soyundan pek büyük bir peygamberdir. Beytü'l-Makdis'de Reis idi. Kendisine peygamberlik ihsan edilmiştir. Hazret-i Zekeriyya'nın zevcesi "İşa'ın kız kardeşi olan Hanne, kocası İmran'dan Meryem adında bir kız doğurmuştu. Daha önce yapmış olduğu adağa dayanarak bu kızını Beyt-i Makdis'in hizmetine bağlamıştı. Zekeriyya teyzesinin yanında büyüdükten sonra, Beytü'l-Makdis'de kendisine özel olarak ayrılan bir odada ibadetle meşgul oluyordu. Bu pek temiz ve iffetli kız, koca yüzü görmediği halde, Yüce Allah'ın bir kudret ve hikmet eseri olarak gebe kaldı. Hazret-i İsa'yı doğurdu.Hazret-i İsa'nın babasız olarak doğmasından dolayı, Yahudiler şüpheye düştüler. Babasız çocuk olmaz diyorlardı. Oysa ki Âdem aleyhiselâm'ın hem babasız, hem de anasız yaratılmış olduğuna inanmıyorlardı. Hazret-i İsa'nın da bir mucize çocuk olduğunu görüp duruyorlardı. Sonunda Zekeriyya aleyhisselâm gibi şanı pek yüksek bir peygambere iftira ederek yaşlı halinde onu şehid ettiler.Bir rivayete göre, Zekeriyya aleyhisselâm, oğlu Yahya aleyhisselâm'ın şehid edilişinden sonra şehid edilmiştir.

23.HZ.YAHYA (A.S)

Kur’an’da adı 5 defa geçmektedir. Hz. Zekeriyya’nın (as) oğludur. Adı daha önce hiç kullanılmamış bir isimdir ve Allah tarafından konulmuştur. Hazreti İsa’nın (as) müjdecisidir.

Yahya Aleyhisselâm Hazret-i Yahya, Zekeriyya aleyhisselâm'ın oğludur. Babası yaşlı iken annesi İşa'dan doğmuştur. Yüce Allah'ın azabından son derece korkar, günleri ah ve inilti ile geçerdi. Daha genç yaşta kendisine peygamberlik ihsan edildi. Rivayete göre, Hazret-i İsa'dan üç sene veya altı ay önce doğmuştur. İlk önce Hazret-i Musa'nın şeriatı ile amel ederdi. Sonra İncil'in Hazret-i İsa'ya verilmesi üzerine, İsa aleyhisselâm'ın şeriatı ile amel etmekle görevlendirildi.Yahya aleyhisselâm, Hazret-i İsa'nın şeriatı ile amele başladığı bir anda idi ki, İsrail Oğullarının Reisi "Hiredus". Musa peygamberin şeriatı üzere kendi kardeşinin kızını almak istedi. Fakat Hazret-i Yahya, İsa peygamberin şeriatına dayanarak, artık bu nikâhın caiz olamayacağını bildirdi. Bunun üzerine hırsa kapılan Reis, O masum peygamberi henüz otuz yaşlarında iken şehid etti. Bu şehid edilişi, rivayete göre, göğe yükseltilmesinden bir yıl önce meydana gelmiştir. Bu cinayeti işleyenler, bunun cezasını çekmiştir. Yurdları harab olmuş, nesilleri kesilip gitmiştir. Ahirette görecekleri azab ise, çok daha korkunçtur.

24. HZ.İSA(A.S)

Kur’an’da adı 25 defa geçmektedir. Babasız olarak doğmuştur. Daha beşikteyken konuşmuştur. Ölüleri diriltmiş, hastaları ve körleri iyileştirmiştir. Onun doğduğu sene miladi takvimin başlangıcı kabul edilir. Kendisine İncil verilmiştir.

İsa Aleyhisselâm İsa aleyhisselâm, Hazret-i Meryem'in oğludur. Onun doğuşu büyük bir mucize olmuştur. Yahudiler bunu anlayamadılar. Kötü zanna düşerek Hazret-i Meryem'i cezalandırmak istediler. Fakat Hazret-i İsa daha beşikte yatan bir çocuk iken, Yüce Allah'ın kudreti ile konuşmaya başladı: "Ben Allah'ın kuluyum, bana kitab verdi, bana peygamberlik verdi. Beni, her nerede bulunursam bulunayım mübarek kıldı," dedi. Bu mucizeyi gören Yahudiler, Hazret-i Meryem'i cezalandırmaktan el çektiler.Rivayete göre Hazret-i İsa, Beyt-i Makdis'e birkaç kilometre uzaklıkta bulunan "Beyt-i Lahm" köyünde aralık ayının yirmi dördüne raslayan çarşamba gecesi doğmuştur.Hazret-i Meryem kocaya varmamış olan ve melekler kadar temiz ve iffetli bir halde bulunan bir hal içinde yaşarken, sadece Allah'ın kudreti ile İsa'ya gebe kalmıştı. Kur'ân-ı Kerîm bunu açıkça beyan buyurmaktadır. Bütün rnüslümanlar bu inancı taşımaktadır. Yüce Allah'ımızın büyük kudretini düşünenler, O'nun nice mucizeler gösterdiğini hatırlayanlar, Hazret-i Âdem'in anasız-babasız yaratıldığını düşünenler, artık Hazret-i İsa'nın bu yaratılışını uzak göremezler. Bunu hiç bir zaman inkâr edemezler. Hazret-i İsa'nın böyle bir mucize olarak yaratılışını inkâr etmek, Kur'ân-ı Kerîm'in şahidliğini yalanlamak demektir. Bunu ise, hiç bir mü'min yapamaz; çünkü imandan çıkmış olur.Hazret-i İsa'nın öyle babasız yaratılmış olduğunu inkâr etmek, Yüce Allah'ın kudretini hudutlandırmak, Kur'ân'ın açık ifadesini değiştirmek, milyonlarca müslümanın asırlardan beri devam eden gerçek inancını bozmak demektir ki, böyle yanlış bir düşünceden Yüce Allah'a sığınırız.İsa aleyhisselâm otuz yaşına erince, mübarek İncil'e ve peygamberlik görevine kavuştu. Yahudileri doğru yola çağırdı, kendilerine güzel öğütler verdi. Onlara büyük mucizeler gösterdi. Fakat kendisine pek az insan iman etmişti. Onlara "Havarî'ler" denilir. Rivayete göre bunlar on iki kişiden ibaretti.Hazret-i İsa, bir süre annesi ile beraber Ürdün'e bağlı "Nasıre" köyünde oturdu. Bundan dolayı kendisine bağlı olanlara "Nasara" ve dinlerine de "Nasraniyet" denilmiştir. Böyle rivayet edilmektedir.Yahudiler nihayet Hazret-i İsa'yı öldürmeye karar verdiler. Ona benzettikleri bir adamı tutup Kudüs'de siyaset meydanında darağacına astılar. İsa aleyhisselâm ise, Allah'ın emri ve kudreti ile göğe yükseltildi. Orada melek şekline büründü. Kendisine "Ruhullah" denir. Babasız olarak bir kudret ilhamı ile meydana gelmiş olduğu için bu seçkin ünvana sahib olmuştur.Nasara'nın inançlarına göre Hazret-i İsa, İskender'in Babil'e üstün gelmesinden üç yüz altmış sene sonra doğmuştur. Hazret-i İsa doğduğunda annesi Meryem henüz on üçon beş veya yirmi yaşında bulunuyordu. Hazret-i İsa otuz yaşında peygamber olmuş, doğduğundan otuz iki sene ve birkaç gün sonra göğe kaldırılmıştır. Hazret-i Meryem de, bundan sonra altı yıl daha yaşamıştır.Fakat İslâm âlimlerinden bir kısmına göre, İsa aleyhisselâm kırk yaşında iken peygamber olmuş, yüz yirmi yaşında iken de göğe yükselmiştir. Hazret-i İsa'yı öldürmek isteyen Yahudiler, sonradan cezalarını çektiler. Şöyle ki: Roma'lılar Kudüs şehrini ele geçirerek Beyt-i Makdis'i yıktılar, kitabları yaktılar. Yahudilerin bir kısmını öldürdüler, bir kısmını da esir ettiler. Bunun sonunda ne gerçek Musevîlikten, ne de gerçek İsevilikten eser kalmadı.Gerçekten Hazret-i Musa dini gibi, Hazret-i İsa'nın dini de asıl halini yitirmiş, hiç de yeryüzüne yayılamamıştır.Şu da bir gerçek ki, Hazret-i İsa'nın vasiyeti üzerine Havarilerden bazıları öteye beriye dağılıp Hazret-i İsa'nın dinini yaymaya çalışmak istediler. Fakat o zaman dünyanın her tarafı cehalet, küfür ve şirk içinde kalmış bulunuyordu.Yahudilerle putperest olan Romalılar da, Hazret-i İsa'ya bağlı olanların azılı düşmanları idiler. İsa dinini kabul edenler, dinlerini gizliyor, gizlice ibadet ediyorlardı.Bundan dolayı Nasraniyet üç yüz sene kadar genişleyemedi. Bu süre içinde de asıl özelliğini yitirmiş İlâhî bir din olmaktan çıkmıştı.Yahudiler Hazret-i İsa'nın hayatına kasdettikleri gibi, tebliğ ettiği dine de pek çok saldırılarda bulunmuşlar. İçlerinden bazıları Hazret-i İsa dinini görünüşte kabul ederek dostluk kurmuş ve halkın bilgisizliğinden faydalanarak Hazret-i İsa'nın tebliğlerini değiştirmişlerdir. Hıristiyanlığı akıl ve hikmete aykırı bir hale sokmuşlardı. Romalılar ise, Hazret-i İsa dinine karşı açık bir düşman kesilmişlerdi. Fakat ne olursa olsun, din duygusu yaratılışta vardır. Bundan kalbleri büsbütün yoksun bırakacak bir kuvvet yoktur. Romalılar görünüşte üstün bir durumda iken, Hazret-i İsa dinine manen yenildiler. Söndürmek istedikleri bir dini parlatmaya hizmet ettiler. Ancak gerçek bir din yerine, onun adını taşıyan, hıristiyanlık da denilen aslını yitirmiş ve değiştirilmiş bir din yerleşmiş oldu.Roma imparatoru Konstantin, Hazret-i İsa'nın doğuşundan üç yüz on sene sonra, siyasî bir maksada dayanarak Hazret-i İsa'ya nisbet edilmiş olan muharref dini kabul etti. Bayraklarına hac işareti koydu. Yenilen ordusuna güç kazandırmak istedi. Hıristiyanlığın yayılması için de birçok gayretler gösterdi.Konstantin, eski Bizans kasabasının bulunduğu yerde Konstantiniye (İstanbul) şehrini kurdu. Hükümet merkezini de, Roma'dan buraya nakletmişti. Bu tarihe kadar Mukaddes İncil'in asıl nüshaları kaybolmuş, İncil adına Havarî'lerle onların talebeleri tarafından birçok risaleler ve tarih kitabları yazılmıştı. Bundan dolayı Hıristiyanlar arasında pek çok ayrılık vardı. Konstantin'in emri ile "İznik" şehrinde bir din meclisi toplandı. Bu meclisin binden fazla üyesi vardı. Birçoğu birbirinin dilini anlamıyordu. Yüzlerce risale ve kitablardan yalnız dördü, hem de üyelerin sadece bir kısmı tarafından seçilerek İncil adı sadece bunlara verildi.
Roma İmparatorluğu daha sonra, doğu ve batı imparatorluğu adıyla ikiye ayrılmıştır. Bu devletler birbirini kıskanıyordu. Nihayet mezheb bakımından da ikiye bölündüler. Roma'da "Rimpapa"ya bağlı kalanlara "Katolik" denildi. İstanbul patriğine bağlı kalanlara da "Ortodoks" denildi. Daha sonra, birde "Protestanlık" meydana çıkmıştır. Buna göre, bugün Hazret-i İsa'ya bağlı olanların başlıca mezhebleri üçtür. Bunların da birtakım dalları vardır.Sonuç: İsa aleyhisselâm'ın bildirmiş olduğu "Tevhid inancına" dayanan bir din, sonradan aslını yitirmiş, şekilden şekile girmiştir. Bu dine bağlı olanlar, Hazret-i İsa'ya ve diğer yaratıklara ulûhiyet makamı vermişler, mabedlerini resim ve haçlarla doldurmuşlar, böylece müşriklerin mabedlerine benzer bir hale getirmişlerdir.

25.HZ.MUHAMMED(S.A.V)

Kur’an’da adı 4 defa geçmektedir. Kur’an’ın 47. suresi onun adını taşımaktadır. Son peygamberdir. Bütün insanlığa gönderilmiştir. Kendisine Kur’an-ı Kerim verilmiştir.

Milâttan itibaren altı asır geçmiş, cihanın her tarafı cehalet ve sapıklık içinde kalmıştı. Gerek Roma Hükümeti, gerek İran'daki "Sasaniyan" devleti ahlâk bozukluğu yüzünden çözülmeye yüz tutmuştu. Bütün milletler arasında dinsizlik ve ahlâksızlık başta geliyordu. Bu bir fetret (boşluk) devri idi. Artık dünyayı hak ve hakikata çağırmak, dünyayı düzeltmek için, en büyük ve en son peygamberin gelmesine ihtiyaç vardı. Bunun üzerine Yüce Allah beşeriyete ihsanda bulunarak onlara en büyük peygamberi ve peygamberlerin sonuncusu Hazret-i Muhammed Mustafa (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimizi gönderdi. Artık insanlık ufuklarını yeni bir hidayet nuru, o ana kadar görülmemiş bir azamet ve letafetle aydınlatmaya başlamış oldu.Hakkın en parlak nuru ortaya çıktı; Doğdu Kur'ân güneşi, karanlık gece bitti...
Hazret-i Muhammed Mustafa (salallahu aleyhi ve sellem) Yüce Allah'ın bütün insanlara son Peygamberi olan Hazret-i Muhammed (sallallahu aleyhi ve sellem) Efendimiz, Arabistan'da Mekke-i Mükerreme şehrinde milâdın beş yüz yetmiş birinci yılında dünyayı şereflendirmişlerdir. İslâm'ın ilk yayıldığı yer Arabistan'dır. Buraya Ceziretü'l Arab (Arab yarımadası)'da denir. Burası Asya Kıt'asının güney batısında büyük bir yarımadadır. Hicaz, Yemen, Umman, Hadremut, Necd bölgelerine ayrılır. İşte Mekke-i Mükerreme ile Medine-i Münevvere şehirleri, bu araziden olan Hicaz bölgesindedir.

5AHİRET GÜNÜNE İNANMAK

Ahiret: Kıyamet koptuktan sonraki başlayan hayata denir.
Ahiretin evreleri;
1->Ölüm
2->Kabir Hayatı
3->Kıyamet Alametleri
4->Kıyametin Kopması(Süra birinci üfürüş)
5->Yeniden Diriliş(Süra ikinci üfürüş)
6->Mahşere Toplanma
7->Amel defterlerinin dağıtılması
8->Hesap
9->Mizan(Amellerin tartılması)
10->Sırat
11->Şefaat
12->Cehennem veya Cennet

ÖLÜM: Ruhun bedenden alakayı kesme olayına denir.

KABİR: Ölen kişinin gömülmesiyle başlayan yeniden dirilişe kadar devam eden hayata denir.

Kıyamette insanların biner yıl bekleyeceği 50 durak yeri olduğu rivayet edilir. Bu durakların ilki mezar başıdır. İnsanlar tekrar dirilince bin yıl mezarlarının başında beklerler. Daha sonra mahşer yerine doğru sevk edilirler. Her durakta hesaba çekilirler. Hesabını verenler diğer duraklara geçer. Veremeyenler bin sene bekler. Bu bekleme mümin kullar için bir anlık iken, imanı zayıf ve kâfirler için bu bekleme aç, susuz ve çıplak olarak bin yıllık zamandır.

KIYAMET: Sözlükte kalkmak, dirilmek demektir. Dini anlamda ise evrenin düzeni bozularak, her şeyin alt üst edilerek yok olması ve yok olan her şeyin yeniden yaratılıp mahşere doğru ilerlemesi olaylarına denir.

KIYAMET ALAMETLERİ: Kıyametin yaklaştığına dair gerçekleşmiş veya gerçekleşecek alametlere denir.

Kıyametin ne zaman kopacağı bildirilmedi, (Onu ancak Allah bilir) buyuruldu. (Araf 187, Ahzab 63)
Kıyametin kopmasına yakın önce küçük alametler çıkacaktır. Sonra da büyük alametler çıkacaktır.
KIYAMETİN KÜÇÜK ALAMETLERİ

(İnsanlar camilerle ve camilerin süsüyle övünmedikçe kıyamet kopmaz.) [İbni Mace]
(Erkek erkekle, kadın kadınla yetinmedikçe, kıyamet kopmaz.) [Hatib]
(Fitneler artmadıkça, kıyamet kopmaz.) [Buhari]
(İnsanlarda cimrilik artar ve kıyamet kötülerden başkası üzerine kopmaz.) [İ.Neccar]
(Ahlaksızlık ve fuhuş açık olmadan komşular kötüleşmeden hainler emin, eminler hain sayılmadan, akrabalık arasında soğukluk olmadan kıyamet kopmaz.) [İ. Ahmed]
(Yemin ederim ki, cimrilik, fuhuş meydana çıkmadıkça, emine hıyanet edilip, haine güvenilmedikçe, iyiler helak olup kötüler kalmadıkça kıyamet kopmaz.) [Hakim]
(Yağmurların bereketi kaldıkça kıyamet kopmaz.) [Ebu Ya’la]
(Yeryüzünde Allah diyen Müslüman kaldıkça kıyamet kopmaz.) [Müslim]
(Zamanda yakınlık olmadıkça, bir yıl bir ay gibi, bir ay bir hafta gibi, bir hafta bir gün, bir gün bir saat gibi kısa gelmedikçe kıyamet kopmaz.) [Tirmizi]
(İlim kalkmadıkça, depremler, katliamlar çoğalmadıkça kıyamet kopmaz.) [Buhari]
(Mal çoğalıp artmadıkça kıyamet kopmaz. Öyle ki, zekat verilecek kimse bulunmaz. Birine zekat teklif edilince, “Benim buna ihtiyacım yok” der.) [Buhari]
(İki büyük taife, davaları bir olduğu halde, çarpışmadıkça, kendilerine Allah’ın resulüyüm [peygamberim] diyen yalancılar çıkmadıkça kıyamet kopmaz.) [Buhari]
(Müslümanlar Yahudilerle savaşmadıkça, taşlar bile, “Ey Müslüman şu arkamda gizlenen Yahudi’yi öldür” diye haber vermedikçe kıyamet kopmaz.) [Buhari]
(Yetmiş tane resulüm diyen yalancı çıkmadıkça kıyamet kopmaz.) [Taberani]
(Erkekler azalacak, kadınlar çoğalacak.) [Buhari]
(Bir erkek çocuk bir kadın gibi kıskanılmadıkça kıyamet kopmaz.) [Deylemi]
(Livata mubah sayılmadıkça, gökten taş yağmadıkça kıyamet kopmaz.) [Deylemi]
(Çocuklar öfkeli olmadıkça, büyüğe saygısızlık yapılmadıkça kıyamet kopmaz.) [Harâiti]
(Kıyamet kopmadan yüz yıl öncesinde yeryüzünde Allah’a ibadet eden kalmaz.) [Hakim]
(“Keşke şu kabirdeki ben olsaydım” denmedikçe kıyamet kopmaz.) [Müslim]
(Deprem, fitne, katillik artmadıkça, kıyamet kopmaz.) [Buhari]
(Kardeşler farklı dinden olmadıkça kıyamet kopmaz.) [Deylemi]
(Kötüler dünyaya hakim olmadıkça kıyamet kopmaz.) [Tirmizi]
(Kıyamet ancak kötü insanların başına kopar.) [Müslim, İbni Mace]
(Kur’an-ı kerim kalkmadıkça kıyamet kopmaz.) [Ebu Nuaym]
(İnsanlar temizlikte fazla titiz olacak, vesvese edip dinde haddi aşacaklar.) [Ebu Davud]
(Çeşitli isimler altında şaraplar çıkacak, helal sayılacak.) [İ. Ahmed]
(Ortalık bozulacak, dine uymak avuçta ateş tutmak gibi zor olacak.) [Hakim]
(Köpek beslemek, evlat yetiştirmekten daha cazip olacak.) [Hakim]
(Kötü kadınlar, çoğalıp, fuhuş bir toplum içinde yayılırsa, halk, daha önce görülmemiş [frengi, aids gibi] bulaşıcı hastalıklara maruz kalacak. Ölçüde, tartıda hile yapılacak ve geçim darlığı baş gösterecek.) [Beyheki]

(Çalgı her yere yayılacak, güvenlik güçleri çoğalacak.) [Beyheki]
(İşler, ehli olmayana verilecek.) [Buhari]
(Bu dinin başlangıcı gibi, sonu da garip olacak!) [Tirmizi]
(Kur'an [Radyo, TV gibi] çalgı aletlerinden okunacak.) [Tergib-üs-salât]
(Sadece tanıdıklara selam verilecek ve yazarlar çoğalacak.) [Hakim]
(Zengine malı için tazim edilecek, fuhuş yayılacak, zina çocukları çoğalacak. Büyüğe hürmet, küçüğe de merhamet edilmeyecek. Kurtlar, kuzu postuna bürünecek.) [Hakim]
(Tehiyyet-ül-mescid namazı kılınmaz olur.) [Taberani]
(İlim kalkar, cehalet, anarşi ve ölüm çoğalır.) [İbni Mace]
(Ulema, halkın istediği yönde fetva verip, helale haram, harama helal derler; Kur'anı ticarete, menfaate alet ederler.) [Deylemi]
(İnsanlar, yalnız malın, paranın gelmesini düşünecekler, helalini, haramını düşünmeyecekler.) [R.Nasıhin]
(Bir camide binden fazla kişi namaz kılacak, fakat içlerinde bir tane mümin bulunmayacak.) [Deylemi]
(İzinsiz ticaret yapılmaz.) [Müslim]
(Vahşi hayvanlar, insanlarla konuşmadıkça kıyamet kopmaz.) [Tirmizi]
(Kıyamet alametleri bir ipteki boncukların peş peşe kopması gibi birbirini takip eder.) [İ.Ahmed, Taberani]
(Kıyamet Cuma günü kopacaktır.) [Buhari]

Hadis-i şerifle bildirilen kıyametin diğer alametlerinden bazıları da şöyledir:
1- Emanete riayet kalkar.
2- Veled-i zina çoğalır.
3- İçki çok içilir.
4- Zekât verilmez.
5- Hanıma uyup, anneye isyan edilir.
6- Erkekler ipek giyer.
7- Zararından korunmak için insanlara mudara edilir.
8- Gençler fasık olur.
9- Daha önce yaşamış âlimler cahillikle suçlanır.
10- Tefecilik, faiz aşikâre olur.
11- Bilgin veya âlim denilenlerde, zerre kadar iman olmaz.
12- İslam’a uymak ayıp sayılır.
13- Herkese iyilik eden Müslüman ahmak sayılır.
14- İslam’a uymak, ateşi elde tutmak gibi zor olur.
15- Mescitlerde, toplantılarda fasıkların sesi yükselir.
16- Cihad terk edilir.
17- Bid'atler yayılır.
18- Günaha teşvik artar.
19- İyiliğe mani olunur.
20- Emr-i bil maruf ve nehy-i anil münker kalkar.
21- Komşuluk kötüleşir.
22- Camilerde Kur'an-ı kerim teganni ile okunur.
23- Aşağı kimseler söz sahibi olur.
24- Zararından korunmak için insanlara ikram olunur.
25- Çalgı aletleri çoğalır. Her yerde çalgı çalınır.
26- Anarşi çoğalır.
27- Adam öldürmek çoğalır.
28- Dine uymak, güzel ahlaklı olmak ayıp sayılır.
29- Cansızlar da konuşur.








KIYAMETİN BÜYÜK ALAMETLERİ

Hadis-i şeriflerde, şu on alametin çıkacağı bildirilmiştir:

1- Hazret-i Mehdi gelecek: (Kıyamet kopmadan önce, Allahü teâlâ, benim evladımdan birini yaratır ki, ismi benim ismim gibi, babasının ismi, benim babamın ismi gibi olur. Ondan önce dünya zulümle dolu iken, onun zamanında adaletle dolar.) [Tirmizi]
(Mehdi’nin başı hizasında bir bulut olacak, buluttan bir melek, “Bu Mehdidir, sözünü dinleyin” diyecektir.) [Ebu Nuaym]
2- Deccal gelecek: (Deccal çıkar, ilah olduğunu söyler. Onun ilahlığına inanan kâfir olur.) [İ.E.Şeybe]
3- Hazret-i İsa gökten inecek:
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Allah’ın Resulü Meryem oğlu İsa’yı öldürdük dedikleri için Yahudileri lanetledik. Onlar İsa’yı öldürmediler, asmadılar da. Öldürülen, kendilerine İsa gibi gösterildi.) [Nisa 157]
Hazret-i İsa göğe kaldırılmıştır. (Nisa 158)
(Elbette o [Hazret-i İsa’nın Kıyamete yakın gökten inmesi], Kıyametin yaklaştığını gösteren bilgidir. Sakın bunda şüphe etmeyiniz!) [Zuhruf 61, Beydavi]
Hadis-i şeriflerde de buyuruldu ki: (İsa, âdil bir hakem olarak gökten inecek, haçı kıracak, [Hıristiyanlığı kaldıracak] domuzu öldürecek, [domuz etini yasaklayacak] İslam’dan başka şeyi yasaklayacaktır.) [Buhari, Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Ebi Şeybe]
(İsa inince, her yerde sükûn, emniyet meydana gelir. Öyle ki aslanla deve, kurtla kuzu serbestçe dolaşır, çocuklar yılanlarla oynar.) [Ebu Davud]
(On alamet çıkmadan kıyamet kopmaz. Biri İsa’nın gökten inmesidir.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İ. Mace, Nesai, İ.Ahmed, Taberani, İ.Hibban, İ. Cerir]
4- Dabbet-ül-arz çıkacak
Bu husustaki hadis-i şeriflerden birinin meali şöyledir:
(Dabbet-ül arz, Musa’nın asası ile mümine dokunur, alnına Cennetlik yazılır, yüzü nurlanır. Kâfire, Süleyman’ın mührü ile vurur, Cehennemlik yazılır, yüzü simsiyah olur.) [Tirmizi]
Bu hayvandan Kur'an-ı kerimde de bahsedilmektedir.(Neml 82)
5- Yecüc ve Mecüc çıkacak
Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki: (Yecüc ve Mecüc, set yıkılıp her tepeden akın ederler.) [Enbiya 96]
Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: (Yecüc ve Mecüc, kıyametin ilk alametlerindendir.) [İbni Cerir]
6- Duman çıkacak
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Gökten bir duman çıkacağı günü gözetle!) [Duhan 10]
Hadis-i şerifte de buyuruldu ki: (Dumanın tesiri mümine nezle gibi gelir, kâfire ise çok şiddetlidir.) [Ebu Davud]
7- Güneş batıdan doğacak:  (Güneş batıdan doğmadıkça kıyamet kopmaz. O zaman herkes iman eder, ama imanı fayda vermez.) [Buhari, Müslim]
Kur'an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: (Rabbinin bazı âyetleri [alametleri] geldiği gün, önce iman etmemiş veya imanında bir hayır kazanmamış kimseye, o günkü imanı fayda vermez.) [Enam 158]
Âlimler, bu âyetteki alametlerden birinin de güneşin batıdan doğması olarak bildirmişlerdir. Yukarıdaki hadis-i şerif de zaten bunu açıkça bildiriyor.
8- Ateş çıkacak: (Hicazdan çıkan ateş, Basra’daki develerin boyunlarını aydınlatır.) [Müslim]
9- Yer batması görülecek: (Doğu, Batı ve Ceziret-ül Arab’da yer batışı görülecek.) [Müslim, Ebu Davud, Tirmizi, İbni Mace]

10- Kâbe yıkılacak: (Bir Habeşli Kâbe’yi tahrip edecektir. Onu şu anda siyah elleri ile Kâbe’nin taşlarını bir bir söker halde görüyorum.) [Buhari, Müslim]

SÜR: İsrafil(a.s) ‘mın şekli bildirilmeyen boru. Birinci üfleyişinde kıyametin kopması, ikinci üfleyişinde tüm canlıların dirilişi gerçekleşecektir.

DİRİLİŞ: Yok olan tüm canlıların yeniden canlanması olayına denir.

MAHŞER: Tüm canlıların yeniden dirilip hesap vermek için toplanacakları büyük düzlük alana denir. Diğer bir adı da Arasat’tır.

AMEL DEFTERİ: Küçük büyük tüm sevap ve günahlarının yazılı olduğu deftere denir.

HESAP: İnsanların yaptıkların veya yapmadıkları şeyler nedeniyle hesap vermesi veya verememesine denir.

MİZAN: Sevap ve günahların tartıldığı ilahi adalet ölçüsünün adıdır.

SIRAT: Cehennem üzerine kurulmuş, karşısında cennet olan manevi bir köprüdür. Geçebilen cennete, geçemeyen cehenneme gidecek.
Sırat köprüsü; bin yıllık yolu yokuş, bin yıllık yolu iniş, bin yıllık yolu düz olmak üzere üç bin yıllık yoldur. Kıldan ince, kılıçtan keskin olarak tabir edilir. Cehennemin üzerine kurulur. İnsanlar dünyadaki amellerine göre bu köprüden geçecektir. Kimi göz açıp kapayıncaya kadar, kimi şimşek gibi, kimi rüzgâr gibi, kimi kuş gibi uçarak, kimi at gibi koşarak, kimi yürüyerek, kimi sürünerek, kimi dizlerinin üzerinde sürünerek, kimi de karınlarının üstünde sürünerek geçerler. Düşenler ise cehenneme atılır.
Sırat köprüsünün 7 ayağı vardır. Sırat köprüsünün boyu 7 tabakadan oluşur. Yedinci tabaka diğer tabakalara göre ateş ve sıcaklık bakımından daha şiddetlidir. Her tabakanın şiddeti diğerinden 70 kat fazladır. Her tabakada 70 dağ ve bu dağların 70 bölümü vardır. Her bölümde yetmişbin zehirli ve dikenli ağaç ve her ağacında yetmiş bin dalı vardır. Ağacın her dalında da yetmişbin yılan ve akrep vardır. Yılanların boyu dağ gibi, akrepler ise katır büyüklüğündedir. Her ağaçtada korkunç görünüşlü bin meyva ve her meyvada 70 kurt ve kurtların boyuda yüz metre kadardır.
Sırat köprüsünde 700 bölüm ve bu bölümlerde kalınacak, beklenilecek yerlerde vardır.

ŞEFAAT: Özel yetkili olan kişilerin günahı olanlarının günahlarının bağışlanması, cennette derecesinin yükselmesi konusunda aracılık etmesi olayına denir. Şefaat haktır ve istemek şirk değildir. En büyük şefaatçi Kuran’dır.

CEHENNEM: Manası derin kuyudur.7 katı olan kâfirler ve münafıklar için ebedi; günahkâr Müslümanlar için geçici süre azap yeridir. Cehennemde; gök gözlü, sağır ve merhametsiz zebaniler vardır. Baş zebaninin adı MALİK dir. Cehennemin 7 de kapısı vardır.
1.TABAKA: Adı CEHENNEM dir. Günahkâr müslümanların azap yeridir.
2.TABAKA: Adı SAİR dir. Hıristiyanların azap yeridir.
3.TABAKA: Adı SEKAR dır. Yahudilerin azap yeridir.
4.TABAKA: Adı CAHİM dir. Şeytanların ve dininden dönenlerin azap yeridir.
5.TABAKA: Adı HUTAME dir. Kâfirlerin ve yecüc mecüc ün azap yeridir. GAYYA KUYUSU bu 5. tabakadadır.
6.TABAKA: Adı LEZİ dir. Sihir, büyü yapanlar ve putperest ile ateşe tapanların azap yeridir.
7.TABAKA: Adı HAVİYE dir. Allah’ı inkâr edenlerin ve münafıkların azap yeridir.

Birçok azap çeşitleri vardır; birkaçı şöyledir:
1. Soğukla azap,
2. Yılan akrep gibi hayvanların sokması,
3. Başına topuzlarla vurmak,
4. Aç bırakmak,
5. Zakkum yedirerek bağırsakları parçalamak,
6. Vücutları büyültülerek azabın şiddetlendirilmesi,
7. İrinli su içirmek,
8. Gayya kuyusuna atmak,
9. Uçurumlardan yuvarlamak,
10. Zifiri karanlıkta azap,
11. Büyük azap veren pis kokulara maruz bırakmak,
12. Azapların her gün katlanarak çoğaltılması,
13. Sonsuza kadar azap edilmesi.

ARAF: Araf, cennet ve cehennem arasında olan bir yerdir. Araf denilen yere dört türlü insanın gireceği söylenir.
1)Kendilerine peygamber gönderilmeyen, iki peygamber arasında gelip geçen ve bu nedenle Allah'ın davetini işitmeyenler. Mecnun (deli) olanlar.
2)İyiliği ve kötülüğü (hayır ile şerri) denk gelenler
3)Kâfirlerin buluğ çağına ermeden ölen çocukları
4)Ana ve babasına asi olup, fakat sonradan şehit olarak ölenler
Bunlar cennete bakıp, nimetleri gördükçe ağlarlar; cehenneme bakıp, azabı görüncede sevinirler.

CENNET: Manası bahçedir.8 katı olan Müslümanlar için ebedi mükâfat yeridir. Türkçesi uçmağdır. Allah CC. Arş ve Kürsi'nin altında, 7 kat göklerin üstünde, Arşın nuru ile birbirinden yüksek 8 cennet yaratmıştır. En yüksek olanı Allah'ın CC. görüleceği ADN cennetidir. Bu cennet hepsinden yüksek ve şereflidir. Cennetin toprağı misk, taşı cevher, bitkisi zaferandır. Cennette ayrıca nehirlerde vardır.

1.CENNET: Beyaz inciden olup, adı DARÜL CELAL dir.
2.CENNET: Kırmızı yakuttan olup, adı DARÜS SELAM dır.
3.CENNET: Yeşil zebercetten olup, adı CENNETÜL MEVA
4.CENNET: Sarı mercandan olup, adı CENNETÜL HULD dur.
5.CENNET: Beyaz gümüşten olup, adı CENNETÜL NAİM dir.
6.CENNET: Kırmızı altından olup, adı CENNETÜL FİRDEVS
7.CENNET: Sarı miskden olup, adı CENNETÜL KARAR dır.
8.CENNET: Eldeğmemiş inciden olup, adı CENNETÜL ADN

7 KAT YERİN ALTINDAKİ TABAKALAR VE ORALARDA YAŞAYANLAR
1.TABAKA: Adı DİMKA dır.Berşem adında yaratıklar vardır. Onlara da hesap ve ceza vardır.
2.TABAKA: Adı CELCE dir. Burada Tamas'lar vardır. Bunlar birbirlerini yerler.
3.TABAKA: Adı ARKA dır. Burada büyük akrepler vardır. Bu akrepler katır büyüklüğünde ve mızrak şeklinde kuyrukları vardır. Kabes adında bir kavim vardır. Yiyecekleri toprak, içecekleri çiğ taneleridir.
4.TABAKA: Adı HARBA dır. Burada dağ büyüklüğünde zehirli ejderhalar vardır. Bu tabakada Cülham'lar vardır. Cülhamların gözleri ve ayakları yoktur. Uçarlar.
5.TABAKA: Adı MELESEL dir. Burada mıhtat' lar vardır. Onlarda birbirlerini yerler.
6.TABAKA: Adı SİCCİN dir. Burada Kutafe'ler vardır. Cehennem ehlinin amel defterleri buradadır. Kutafeler kuş şeklindedir. Elleri insan eli, kulakları sığır kulağı, ayakları koyun ayağı biçimindedir. Yeme ve içmeleri yoktur.
7.TABAKA: Adı UCBA dır. Burada Cusum'lar vardır. Cusumlar siyah renkte, kısa boyludurlar. El ve ayakları pençe şeklindedir.

6►KAZA VE KADERE İNANMAK

Kader: Allah’ın meydana gelecek olan tüm her şeyi ezelde bilmesi ve takdir etmesine denir.
Kaza: Allah’ın ezelde bildiği meydana gelecek olayların bilgisi doğrultusunda gerçekleşmesine denir.
Hayır: Ahiret mantığıyla iyi olan işlerdir.
Şerr: Ahiret mantığıyla kötü olan işlerdir. Bazen kötü gördüğümüz işte hayır; şer gördüğümüz işte de hayır olabilir.
Tevekkül: Bir işin olması için kişinin elinden geleni yapması ve işin gerisini Allah’a bırakması, kişinin Allah’a güvenmesi.
Rızık: Yenilen, içilen ve faydalanılan şey. Tek rızık verici Allah’tır.
Ecel: Kişinin tayin edilmiş ömrünün sona ermesi olayına denir. Afet, hastalık, öldürülenler veya intihar edenlerde eceliyle ölür.

DİNDEN ÇIKARAN SEBEPLER

1è İstihza: İslamiyet’i temsil eden bir şey ile alay etmek.
Örneğin; Takke, tespih, sarık cübbe, sakal, namaz, ezan, tesettür ile dalga geçici söz ve davranışlarda bulunmak.

2èİstihfaf: Dindeki bir hükmü hafife alan söz ve davranışlar
Örnek; Cehennemde yanarsam yanayım ne olacak?

3è İstihlal: Dinde haramlığı kat’ı olan bir şeyi helal; helalliği kat’ı olan bir şeyi de haram, Müslüman birisine kâfir, kâfir birisine Müslüman sayan söz ve davranışlar

4èİnkâr: Dindeki bir şeyi inkâr etmek
Örneğin: Allah’ın zati ve subuti sıfatlarından birini inkâr, meleklerden bir tanesini inkâr, melekleri kızlara benzetmek, kitaplardan ve peygamberlerden bir tanesini inkâr, Kuran’dan bir ayeti inkâr, kaza ve kaderi inkâr, Ahiret ve ahiretin evrelerinden birini inkâr etmek…

Şeyh Muhammed bin Abdilvehhab (rh.a) diyor ki: Bil ki İslam dinini nakzeden, bozan on madde vardır.[1]

1 - Allah'a ibadette ortak koşmak:

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"Allah, kendisine şirk koşulmasını asla bağışlamaz. Bundan başkasını dilediği kimse için bağışlar." (Nisa: 4/48,116)

"Kim Allah'a ortak koşarsa, muhakkak ki Allah ona cenneti haram kılar. Varacağı yer cehennem ateşidir. Zalimler için yardımcı yoktur." (Maide: 5/72)

Allah'tan başkası adına, cinler ve kabirler adına kurban kesmek de bu kapsamdadır.

2 - Allah ile kendisi arasına aracılar koymak, bunlara dua etmek, bunlardan şefaat istemek, bunlara tevekkül etmek. İşte bütün bunları yapanlar âlimlerin icmaıyla kâfir olur.

3 - Müşrikleri tekfir etmemek, onların kâfir olduklarında şüphe etmek veya onların doğru yolda olduklarına inanmak küfürdür.
4 - Rasulullah (s.a.v)'dan başkasının yolunun Rasulullah (s.a.v)'in getirdiği yoldan daha iyi olduğuna, ya da ondan başkasının hükmünün onun hükmünden daha iyi olduğuna inanmak küfürdür. Mesela tağutların koymuş oldukları hükümleri, Rasulullah'ın hükmünden daha değerli ve üstün tutmak gibi.

5 - Allah'ın Kitabı ve Rasulullah (s.a.v)'in sünnetinden herhangi bir şeye buğzeden, öfkelenen bir kimse bununla amel etse bile kâfirdir.

6 - Rasulullah (s.a.v)'in getirdiği dinle veya onun mükâfat ve ceza olarak bildirdiği şeylerle alay etmek. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"De ki: "Allah'la, ayetleriyle ve Rasulü'yle mi alay ediyorsunuz? (Boşuna) Özür beyan etmeyin. Çünkü siz iman ettikten sonra tekrar kâfir oldunuz." (Tevbe: 9/65-66)

7 -  Sihir ya da büyü yapmak. Sarf ve Atf yani karı kocanın arasını açmak ve de birleştirmek amacıyla yapılan (muhabbet muskası vb) şeyler de bu kapsamdadır. Kim böyle bir şeyi yapar ya da buna rıza gösterirse küfre girer.

Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"...Biz ancak imtihan (fitne) için gönderildik, sakın (sihir yaparak) küfre girmeyin, demeden hiç kimseye (sihir ilmini) öğretmezlerdi." (Bakara: 2/102)

8 -  Müslümanlar aleyhinde müşriklere yardım etmek, onlara destek olmak. Allah (c.c) şöyle buyuruyor:

"İçinizden kim onları veli edinirse, o da onlardandır. Şüphesiz Allah zalimler topluluğuna hidayet etmez." (Maide: 5/51)

9 -  Kim: "Hızır (as) nasıl ki, Musa (a.s)'ın şeriatı dışında hareket etme serbestisine sahipse insanlardan bazıları da Muhammed (s.a.v)'in şeriatı dışına çıkabilir " şeklinde itikad ederse kâfir olur.

10 - Öğrenmemek ve onunla amel etmemek suretiyle Allah'ın dininden yüz çevirmek.  Alla h (c.c) şöyle buyuruyor:

"Kendisine Rabbinin ayetleri hatırlatıldıktan sonra onlardan yüz çevirenden daha zalim kim olabilir? Muhakkak ki biz, günahkârlara, yaptıklarının karşılığı olan cezayı vereceğiz."  (Secde: 32/22)

Bütün bu maddelerde açıklanan hususların şakayla, ciddi olarak yada korku ile yapılması arasında fark yoktur. Ancak ikrah (zorlama) altında olan kişi bundan müstesnadır. Bütün bu sayılan maddeler tehlike yönünden çok büyük olmakla beraber çokça rastlanılan durumlardır. Müslüman bir kişi bütün bu hususlardan sakınmalı ve nefsinin bunlara bulaşmasından korkmalıdır.

DİNDEN ÇIKARAN SEBEPLER
1- İslamiyetin emir ve yasaklarından birini bile hafife almak, Kur'an-ı kerim ile Meleklerle, Peygamberlerle alay etmek.
2- Din bilgilerine inanmamak, bunları ve din alimlerini, dini kitapları aşağılamak.
3- Allah-u tealanın buna gücü yetmez demek.
4- Allah bizi unuttu demek.
5- Birisi için; Onun hakkından Allah bile gelemez, ben nasıl geleyim? demek.
6- Cenab-ı Hakka, Allah baba demek.
7- Her hangi bir şey için; Allah'ın işi kalmadı da bunun gibi şeyler mi yaratıyor, demek. 8- Harama helal, helala haram demek.
9- Allah-ü tealaya mekân izafe etmek. Allah yukardadır, göktedir, demek.
10-Allah bize zulüm ediyor demek.
11-Bir kimse; Allah falan kuluna bu kadar zenginlik veriyor, bana ise az veriyor. Böyle adalet olur mu? demek.
12-Kötü insanları görünce. Bunlar zebani gibi insan demek.
13-Falan kimse Peygamber olsaydı, ben inanmazdım demek.
14-Büyük ve küçük günah işleyen birine, Tevbe et, denildiğinde, Ne yaptım ki tevbe edeyim demek.
15-Bir kimseye, Allah bana Cenneti verirse, sensiz istemem demek.
16-Dinen mübarek olan şeye (Dine, imana, kitaplara, Peygamberlere, mezhebe, Kabe'ye) sövmek.
17-Kur'an-ı kerimin bir ayetine bile olsa inanmamak veya şüphe etmek.
18-Kur'an-ı kerimi ve mevlüdü çalgı ile okumak.
19-İslamiyet bu asra uygun değildir demek.
20-Dinimizce farz olan bilgileri öğrenmemek, öğrenmeye lüzum görmemek.
21-Sihrin (büyünün) mutlak tesir edeceğine inanmak. (Allah dilerse tesir eder)
22-Tenasühe, yani ölen insanın ruhunun başka birine, çocuğa geçeceğine inanmak. 23-Zalim birine, adil demek.
24-Haram işleyen birine Güzel yaptın demek.
25-Yabancı kadına şehvetle bakıp; Güzele bakmak sevaptır demek.
26-Şarabın azına; Az içersen günah olmaz demek.
27-Güzel bir bebek görünce; Allah bu çocuğu özenip, bezenip yaratmış demek.
28-Kötülemek için; Falancı Cennete girse, ben girmem demek.
29-Mü'minin ağzının içine...... diye, sövmek.
30-Kâfir olmak, hırsızlıktan, hainlikten iyidir demek.
31-Hristiyan olmak, komünist olmaktan iyidir demek.
32-Allah bize gökten bakıyor demek.
33-Kabirdeki ve kıyametteki azaplara; Akla, fenne uygun değildir demek.
34-Helal bana iyilik getirmiyor demek.
35-Allah-u teala için; Düşünerek veya hesap ederek yahut planlayarak yarattı demek.
37-Bir kimse, Namaz kılmamak hoş iştir dese, kâfir olur.
38-Ben çalınanları ve gayb olanları bilirim, dese, söyleyen ve inanan kâfir olur. Bana cin haber veriyor dese, yine kâfir olur. Peygamberler ve cinniler dahi gaybı bilmezler. Gaybı ancak Allah-ü teala bilir ve O'nun bildirdikleri bilebilir.
39-Bir kimse haramlardan sadaka verse ve sevab umsa, alan fakir dahi, haramdan olduğunu bilerek; Allah kabul etsin dese ve veren dahi, amin dese, ikiside kâfir olur.
40-Bir kimse birinin gıyabında bir şey söylese, yanında ki de; Gıybet etme, dese, buna karşılık o kimse de, bu bir şeymidir, dese, Ulama kâfir olur demişlerdir. Bu hareketiyle haramı ihtihsan ettiği, kötülemediği için.
41-Bir kimse İslamiyeti bilmem veya istemem dese, kâfir olur.
42-Rızık Allah' tandır. Lakin kuldan da hareket gerekir dese, bu söz şirkdir. Zira kulun hareketi de Allah' tandır.
43-Bir kimse, kâfirlerin ibadetleri, İslamiyete uymayan işleri güzeldir dese ve böyle itikat etse (inansa) küfürdür.
44-Namaz kılsam da kılmasam da ne fark eder demek. Küfürdür.
45-Bir kimse birini gıybet etse, sonrada; Ben onu gıybet etmedim, onda bulunan şeyi söyledim, dese Böyle söylemek küfürdür. Çünkü, harama helal demiş olur.
46-Bir kimse, bir kimse için o kimse İslamiyetçidir, onun kafası İslamiyetle küflenmiş, onu bırak, bizi halimiz İslamiyetten perişan olmuş dese. Kâfir olur.
47-Bir kimse, İslamiyet’in modası geçti, İslamiyet bana bir halt edemez ve İslamiyet bana vız gelir, bize İslamiyet lazım değil derse. Kâfir olur.
48-Bir kimse, Kur'an-ı kerim çöl kanunudur, günümüzde O'unla hükmedilemez ve O'nunla amel edilemez derse. Kâfir olur.

DİNDEN ÇIKARAN SÖZLER
1- Allah’ın varlığı hakkında insanda meydana gelecek en ufak bir şüphe ve tereddüt.
2- Allah’ın cisim olduğunu düşünmek ve hayalinde canlandırmak.
3- cenabı hakk'ın sıfatlarından herhangi birini insanların sıfatlarına benzetmek.
(mesela cenabı hakk'a dil ve ağız gibi mahlukatın hassalarından olan azalar hayal etmek)
4- Allah’ı bir şeye hulûl etmiş olarak kabul etmek.
5- cenab'ı hakka analık, babalık veya oğulluk isnad etmek. haşa "Allah baba" demek veya "her şeyi yaratan Allah ama Allah’ı yaratan kim" (!) gibi sözler söylemek veya bunları kalbinden geçirmek. (cenabı hak yaratan varlıktır. yaratılan varlık değildir)
6- peygamberlere yalancılık isnadında bulunmak
7- peygamberlerden herhangi birini inkâr etmek.
8- peygamberlere günah isnadında bulunmak
9- peygamberlerin yüksek terbiye ve ilimlerini allah'ın yetiştirmesiyle değil de, bir insanın yetiştirmesiyle olduğunu sanmak.
10- meleklerden her hangi birini inkâr etmek.
11- meleklere erkeklik dişilik isnadında bulunmak.
12- hakkında ayet olan herhangi bir mucizeyi inkâr etmek
13- tevatur yoluyla sabit olan ayın yarılması ve mirac hadisesi gibi mucizeleri inkâr etmek.
14- kuran-ı kerim'in bir ayet veya bir cümlesini inkar etmek.
15- kuran-ı kerim'de en ufak bir noksanlık düşünmek ve "kifayetsizdir" diye bir fikre sahip olmak.
16- kuran-ı kerim'in hükümlerinden ve kanunlarından daha üstün kanun ve hükümler olduğunu iddia etmek veya düşünmek, veya hutta ileri bir zamanda böyle bir fikre sahip olabilirim diye düşünmek.
17- kabir sualini ve azabını, öldükten sonra dirilmeyi inkar etmek veya şüphe ile karşılamak.
18- hesap gününü, sıratı, mizanı, cennet ve cehennemi inkar etmek.
19- cennet nimetleri veya cehennemin azabı hakkında şüphede bulunmak, inkar etmek "Allah hiçbir kuluna azap etmez" demek.
20- müminlerin ebediyyen cehennemde kalacağını söylemek.
21- her hangi bir farzın bir cüzünü veya tamamını inkar etmek, mesela: "5 vakit namazdan öğle veya ikindi namazları bu devirde kılınmaz, farz olamaz" demek veya düşünmek.
22- faizi, insan öldürmeyi, günah ve haram kabul etmemek.
23- islam dinini mühimsememek ve hor görmek.
24- herhangi bir kâfiri müminden üstün görmek.
25- haramlardan birini helâl adetmek veya ayetle sabit bir haramı inkar etmek.
26- sahabelerden her hangi biri hakkında münafık, mürai (iki yüzlü), kâfir diye düşünmek.
27- bir mümini imanından dolayı hakir görmek veya bir kâfiri küfründen dolayı üstün görmek.
28- islamiyetin dünya saadetine engel olan bir din olduğunu söylemek veya düşünmek.
29- bir mümini küfürle suçlamak.
30- küfrü icap ettiren her hangi bir şeyi kendi isteğiyle hatırından geçirmek.
31- üzerinde ayet yazılı her hangi bir şeyi kasten kirletmek veya pisliğe tutmak.
32- "müzik aletlerinden birini çalarak kuran okumak"
33- "o adam peygamber olsa gene inanmam"demek.
34- "peygamber gelse gene kabul etmem" demek.
35- "Allah olsan ne yapabilirsin sen bana" demek.
36- "allah'ımı inkar edeyim bu böyle" demek.
37- "ne olur şu güzelim şarap haram olmasaydı" demek.
38- "namaz kılmam, kılmayacağım" demek.
39- Allah’ın emir ve yasaklarından ve kanunlarından biriyle alay etmek, (mesela alaylı alaylı : hırsızlık mı yaptın uzat kolunu, adam mı öldürdün uzat boynunu" diyerek istihza etmek veya istihza edenin gülmesine gülerek mukabelede bulunmak.
40- küfrü icabettiren bir söz söylendiğinde onu gülerek karşılamak.
41- "islam dini efsane ve hurafeden ibarettir" demek.
42- ruhların kalıptan kalıba geçtiklerine inanmak.
43- peygamberimizden sonraki hiristiyan ve yahudileri mümin kabul etme, onların da dini haktır diye itikat etmek.
44- kuran'ın kanunlarını Allah’ın kelamı diye değil de akla, mantığa, ilme ve felsefeye uygundur diye kabul etmek.
45- bir kâfire karşı muhabbet etmek. (bu hususa bilhassa taassup derecesinde her hangi bir fıkraya fikren angaje olan kimseler dikkat etmelidir. hele hele her şeyin sahtesinin çıkktığı günümüzde pek öyle zahire ve elfaza kapılarak hemen. "iyidir, aradığımız ve beklediğimiz olsa olsa budur" diye körü körüne birine sevgi beslememek lazımdır. çünkü dış memleketlerden konmuş casuslar bir memleketin en yüksek idari mevkilerini işgal edebiliyorlar ve yükselebiliyorlar. bu türlü bir sevgi dahi kişinin imanını ***ürür.)
46- uzun müddet küfre hizmet etmiş ve müslümanlığa zararı dokunmuş birisini sevmek, onu desteklemek ve hakkında Allah razı olsun diye dua etmek.
47- ölmüş bir kâfire veya islam dinine kötülüğü dokunmuş birine "Allah rahmet eylesin" demek.
48- kâfirlerin öteden beri kendilerini müslümanlardan ayırmak için kullandıkları haç, zünnar (v.s) gibi alameti küfür olan şeyleri takmak veya giymek.
49- allah'ın ve dininin düşmanlarını taklit etmek, onların hallerini, tavırlarını kendisine örnek ittihaz etmek.
50- ibadetlerinde cenabı hakkın rızasından başkalarının hoşnutluğunu gözetmek ve başkalarının görmeleri için kulluk etmek.
51- kendisi veli olmadığı halde velilik iddiasında bulunmak.
52- "bu gün kuran-ı kerimle dünya idare edilemez" demek veya diyen birine "doğru söylüyor" demek.
53- allah'a (cc) peygemberimize ve peygamberlerden herhangi birine, dine veya kitaba sövmek, hakaret etmek veya söven, hakaret eden birine sevgi beslemek o anda onun yüzüne gülmek.
54- ağıza veya göze sövmek, küfretmek.
55- nazar değmesin diye bir şeye boncuk takmak (allah'tan gayri bir şeyden ümit beklemek)
56- Allah dostlarından her hangi bir veliye düşmanlık etmek, çalışmalarını baltalamak.
57- şeriat, dini aykırılıkları bulunmayan ve allah'ın dinini yaymağa çalışan bir topluluğa, kuran'ın şeriatın öğretildiği bir müesseseye düşmanlık etmek ve onların çalışmalarını baltalamak.
58- bir kâfirin dünyalık bir iyiliğinden dolayı cennete gireceğine kail olmak ve mesela "insanlığa bu kadar iyiliği dokunup da cennete giremiyecek olursa ben de cennet'e girmem" demek.
59- her hangi bir sünneti ittihaz etmiş bir mümine "sana hiç yakışmamış" demek. (mesela sakal ve bıyık)
60- hakkında nas (ayet-hadis) olduğu açıkça bilinen, ayrıca icma ve selefi salihiyn efendilerimizin, şahı nakşi bendi abdulhaliki gucduvani, imamı rabbani ve daha binlerce islam büyüklerinin kail oldukları, kabul ettikleri rabıta hakkında ileri geri laf etmek ve küfürdür, demek.
61- "peygamber gelse kararımdan beni caydıramaz" demek.
62- "bu işin inşallahı maaşallahı yok artık" demek.
63- "işte küfrün adını günah koymuşlar. böylelerine küfür sevaptır" demek.
64- "oruç tutup namaz kılmak neye yarar benim kalbim temiz" demek ve farzları hafife almak.
65- "islam dini dünya işlerini geriletmiştir" demek.
66- melaike-i kiramdan herhangi birine günah isnadında bulunmak (harut ve marut gibi)
67- hastalanmıyan birisine: "seni Allah unuttu" demek.
68- gelecekten haber verdiğini iddia eden kimseyi tasdik etmek doğru söylüyor demek.
69- "eğer bu işi ben yapmış isem kâfirim" demek.
70- yalan olduğunu bildiği halde "Allah biliyor ki seni oğlumdan daha çok seviyorum" demek.
71- "allahım! rahmetini bana vermekle cimrilik etme" demek.
72- "allah'ın hiç işi kalmamışta bu gibi şeyleri mi yaratıyor" demek.
73- "Allah falan kuluna şu kadar veriyor bana ise şu kadar veriyor. bu adalet midir" demek.
74- "ben bu kadar iyilikte ve hayırda bulunuyorum bütün belalar yine bana geliyor. falan kimse ise her çeşit kötülüğü yapıyor paşa gibi yaşıyor; bu nasıl adalet" demek.
75- "cinleri olacakları biliyor" demek.
76- "eğer ahirette Allah hakkı ile hükmederse senden hakkımı alırım" demek.
77- "falan kimse peygamber olsa idi ben iman etmezdim" demek.
78- "eğer âdem aleyhisselam buğdaydan yemese idi biz eşkiya olmazdık" demek.
79- "falan kimse peygamber olsa idi yine de yalan konuşurdu" demek.
80- birisini döverken "dövme" denilse o da "gökten dövme diye ses gelse yine bırakmam" demek.
81- kuranın arapça olmayıp başka bir lisanla olduğunu iddia etmek.
82- kuranın bazı ayetlerini alaya almak ve mesela "ben namazımı yalnız kılarım. Çünkü Allah innessalate tenhâ buyurur" demek.
83- namaz kıl diyen kimseye: "sabret ramazan gelsin kılarız" demek.
84- zikirlerle alay etmek.
85- bir günahı işlerken besmele çekmek.
86- abdestsiz olarak bilerek namaz kılmak.
87- "eğer Allah cenneti bana verse, sensiz girmem" demek.
88- "falan adamla cennete bile girmem" demek.
89- "falan kimse kıble olsa o tarafa yüzümü çevirmem" demek.
90- Hristiyan veya Yahudi yahut başka din üzere ölenlerin azab göreceklerine inanmamak.
91- "ramazan bitti artık namazı rafa koydum" demek.
92- alim kıyafetine bürünüp yüksek bir yere çıkarak alay tariki ile konuşma yapmak veya böyle yapan kimsenin hareketlerine gülmek.
93- boşanma hakkında : "ben talak malak bilmem" demek.
94- "Hristiyanlık Yahudilikten daha hayırlıdır" demek.
95- yakını ölen kimsenin. "ey allahım! biz şimdi ne yapacağız sen niçin böyle yaptın" diyerek sitemde bulunmak.
96- meşru bir sebep olmadığı halde bir kimse için "şu adamın kanı helaldir ve mübahtır" demek.
97- "allahü teâlâ falan kimseyi vaktinden evvel öldürdü ve vakitsiz gitti" demek.
98- yabancı bir kadına bakıpta : "güzele bakmak sevaptır" demek.
99- ahiretten bahseden kimseye . "ordan haber veren kim? oraya gidip gelen var mı?" demek. günah işleyen bir kimseye "tövbe et" denildiğinde "ben ne yaptımda tövbe edeyim" demek...

DİNDEN ÇIKANIN DURUMU
Hanefiler ve Malikilere göre mürted İslâmı terk ettiği anda bütün amelleri boşa gider. Mürtedin Müslüman iken tuttuğu oruç, kıldığı namaz, yapmış olduğu hac, vermiş olduğu zekât gibi ibadetleri tekrar İslama döndükten sonra yeniden yapması gerekir. (Bedaiu’s-Sanai, 1/292; El-Bahru’r-Raik 5/137; El-Huraşi, 8/68) Çünkü, Allah-u Teâlâ şöyle buyuruyor:

"Kim imandan sonra küfrederse ameli boşa gider." (Maide, 5/5)
"Eğer sen şirk koşsaydın mutlaka amelin boşa giderdi." (Zümer, 39/65)
"Eğer şirk koşarlarsa amelleri boşa gider." (Enam, 6/88)

- Şafiiler ve Hanbelilere göre bir kimsenin, mürtet olarak ölmeyince, Müslüman iken işlediği ameller boşa gitmez, (Nevevi, el-Mecmu’ Şerh-ul Muhezzeb 3/5-6; el-İnsaf 1/392)

"Sizden kim dinini terk eder ve kâfir olarak ölürse, işte onların dünyada ve ahirette amelleri mahvolur. Onlar cehennemliklerdir. Orada ebedi kalırlar." (Bakara, 2/217)

Eğer Müslüman iken işlediği ameller mücerred bir irtidatla mahvolmuş olsaydı, ayette "kâfir olarak ölürse" ibaresinin bir manası olmazdı. Buna göre ancak mürtet olarak ölürse bütün işlediği ameller mahvolur. Ölmeden önce İslama dönerse ne ameli mahvolur ne de cehennemde sonsuza kadar kalır.

Dinden çıkan kimsenin tekrar Müslüman olması durumunda, daha önce yaptığı ibadetleri tekrar yapması gerekmez. Ancak zengin ise hac ibadetini yeniden yapması gerekir. Yine dinden çıkmadan önceki sevapları, dinden çıktıktan sonra tekrar Müslüman olması durumunda, âlimlerin çoğuna göre bu sevaplar boşa gitmez ve tekrar döner.

Ayrıca dinden çıkanlar, hem Allah hakkı hem de kul hakkı ile sorumludurlar. Bir mürtedin, Müslüman iken terk ettiği namaz, oruç gibi dinî vazifelerini, tekrar Müslüman olduktan sonra onları kaza etmesi gerekir. Çünkü bu vazifeleri terk etmek bir günahtır. Günah ise dinden çıktıktan sonra da devam eder. Bu nedenle önceki günahlarından kurtulmaya çalışması gerekir. (bk. Ö. Nasuhi Bilmen, Hukûkî İslâmiyye ve İstilâhât-ı Fıkhıyye Kamusu, VI/5-30)


   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder